‡
66
·
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
p
án
F B Gn
ôp
b p
äÉn
HGn
ƒn
K p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h $G o
án
ª r
Mn
Qn
h r
ºo
µ` r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
(3)
n
¿Én
°†n
en
Q »/
a Én
æp
às
«p
æp
H Én
gƒo
ªo
Jr
Gn
ôn
b »/
à s
dG p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
äÉn
aho
ôo
M
Aziz, Sıddık,MübarekKardeşlerim!
Hafız Ali’nin bu defaki mektubunda çok mübarek dua-
ları beni ve bizi en derin ruhumuzdan mesrur edip şükre
sevk etti. Ve her musibetzedeye ve hüzün ve kederlere
düşenlere mana-i işarîsiyle mededres ve halâskâr ve şifa
ve medar-ı sürur olan
(4)
n
?n
Qr
ón
°U n
?n
d r
ìn
ör
ûn
f r
ºn
dn
G
ve
(5)
Gk
ör
ùo
j p
ör
ùo
©r
dG n
™n
e s
¿p
G
her musibetzedeye baktığı gibi, bu
geçen hastalık cihetiyle bize de baktığını yazıyor.
evet, Hafız Ali o noktayı tam görmüş. Ben de tasdiken
derim ki: eğer o hastalık yirmi derece tezâuf etseydi, biz-
lere kazandırdığı neticeye nispeten yine ucuz düşerdi ve
rahmet olurdu. Fakat Hafız Ali’nin kendi üstadı hakkında
benim haddimden pek çok ziyade isnad ettiği meziyet ve
masumiyeti, onun masum lisanıyla hakkımda medih ola-
rak değil, belki bir nevi dua olarak tasavvur ediyoruz.
Hem, Hafız Ali’nin, sav gibi yerler, karyeler ve Is-
parta, birer Medrese-i nuriye hükmüne geçmesi ve
Risa-
le-i Nur
’un sadık şakirtleri harikulâde olarak günden
güne yükselmeleri ve tenevvür etmeleri bizleri, belki
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
halâskâr:
halâs eden, kurtaran.
harikulâde:
olağanüstü.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüzn:
keder, tasa, gam.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
karye:
köy.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
lisan:
dil.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
masumiyet:
masumluk, kaba-
hatsizlik, suçsuzluk.
medar-ı sürur:
sevinç ve neşe
vesilesi, sebebi.
medetres:
medetü yardım yetiş-
tirici.
medih:
övmek.
medrese-i nuriye:
nur medrese-
si; Risale-i Nur’ların okunduğu
yerler.
mesrur:
sevinçli, memnun.
meziyet:
bir şeyi başkalarından
ayıran vasıf, üstünlük ve değerli-
lik vasfı.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
nevî:
çeşit, tür.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sevk:
yöneltme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
tasdikan:
tasdik suretiyle,
doğrulayarak.
tenevvür:
nurlanma, parla-
ma, aydınlanma.
tezauf:
kat kat artma, çoğal-
ma.
üstad:
öğretici, öğretmen.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Ramazan ayında niyetlerine okuduğumuz Kur’ân harflerinin sevabı sayısınca Allah’ın selâ-
mı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
4.
Biz senin göğsüne genişlik vermedik mi? (İnşirah Suresi: 1.)
5.
Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (İnşirah Suresi: 1.)
| 140 | K
astamonu
L
âhiKası