evet,
(1)
p
In
ôp
N'
’r
G n
¤n
Y Én
«`r
ft
ódG n
Iƒ'
«n
ër
dG n
¿ƒt
Ñp
ën
à°r
ùn
j
işaretiyle, bu
asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâm’a
da bilerek, severek tercih ettirdi.
Hem, bin üç yüz otuz dört tarihinden başlayıp, öyle
bir rejim ehl-i İslâm içine de sokuldu. evet,
p
In
ôp
N'
’r
G n
¤n
Y
ci-
fir ve ebcet hesabıyla 1333 veya dört ederek, aynı vakit-
te eski Harb-i Umumîde İslâmiyet düşmanları galebe çal-
makla, muahede şartlarını, dünyayı dine tercih rejimi
mebdeine tevafuk ediyor. İki üç sene sonra bilfiil netice-
leri görüldü.
ì@í
‡
69
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bu şiddet-i soğukta sizden haber almadığım için me-
rak ediyorum. size, bu soğuğun bana verdiği şefkatli bir
endişeden çıkan arkadaki meseleyi gönderiyorum. Belki
size de faidesi olur.
Hem buraca faidesi görülen haşre dair parçaları onun-
cu sözün ahirinde toplayıp, bir lâhikası hükmüne
gelmiştir. Birinci parça, dokuzuncu Şua olan Mukadde-
me-i Haşriye, onuncu sözün arkasında yazılacak. Ve
bunun arkasında, o Mukaddeme-i Haşriyenin Birinci Ma-
kamının yerinde ve bedeline otuzuncu lem’anın ism-i
Hayy’a dair dördüncü remzi yazılacak. Bunun arkasın-
da, İkinci Şua olan tevhid risalesinin haşri ispatına
K
astamonu
L
âhiKası
| 145 |
ait olan hayat.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî hayat,
ahirete ait olan hayat.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
ism-i hayy:
Cenab-ı Hakk’ın ha-
yatı veren, dirilten anlamında is-
mi.
ispat:
sağlam ve dayanıklı hale
getirme; doğruyu delillerle gös-
terme.
mebde:
başlangıç.
mesele:
önemli konu.
muahede:
iki veya daha çok dev-
let arasında akdedilen anlaşma,
antlaşma.
mukaddeme-i haşriye:
haşrin,
yeniden dirilişin başlangıcı.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
nass-ı hadis:
hadisin delil olması.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
rejim:
idarede tutulan yol, yönet-
me tarzı, düzenleme biçimi.
sadet:
konuşulan madde, asıl ko-
nu.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahsiyet:
kişilik.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
şiddet-i soğuk:
soğuğun şiddeti,
aşırı etkisi.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
ahir:
son.
asır:
yüzyıl.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bedel:
karşılık.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması
ile, kendi yaparak.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dair:
alakalı, ilgili.
ebced:
Arap alfabesinin ilk
tertibi ve harflerinin taşıdığı
sayı değerlerine dayanan he-
sap sistemi.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
faide:
fayda.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
harb-i umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hatime:
son söz, bir eserin
sonuç kısmı.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
1.
Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler... (İbrahim Suresi: 3.)