lâtifelerini ve kalp ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına
düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
evet, hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret de-
recesinde olmak şartıyla bazı umur-i uhreviyeye
muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var; fakat,
yalnız bir ihtiyaca binaen helâkete sebebiyet vermeyen
bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Hâlbuki bu
asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki, küçük
bir ihtiyaç ve adî bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi
umur-i diniyeyi terk eder.
evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat ciha-
zı, bu asırda israfat ile ve iktisatsızlık ve kanaatsizlik ve
hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret,
maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve
şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve
mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celp
ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celp etmiş ki,
edna bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mesele-i diniyeye
tercih ettiriyor. Bu acip asrın bu acip hastalığına ve deh-
şetli marazına karşı kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın tiryakmi-
sal ilâçlarının naşiri olan
Risale-i Nur
dayanabilir ve onun
metin, sarsılmaz, sebatkâr, halis, sadık, fedakâr şakirtle-
ri mukavemet edebilir. öyle ise, her şeyden evvel onun
dairesine girmeli, sadâkatle, tam metanet ve ciddî ihlâs
ve tam itimat ile ona yapışmak lâzım ki, o acip hastalı-
ğın tesirinden kurtulsun.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua edi-
yoruz.
ì@í
K
astamonu
L
âhiKası
| 137 |
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
itimat:
dayanma, güvenme.
kanaat:
hırs göstermeden kısme-
tine razı olmak, elindeki ile yetin-
mek.
Kur’ân-ı mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
lâtife:
kalbe bağlı hassas bir duy-
gu.
maişet:
geçinme, geçinme için
lüzumlu bulunan maddeler.
maraz:
hastalık.
mesele-i diniye:
dinle ilgili mese-
le.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık; gayret.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
muhafaza:
koruma.
mukavemet:
karşı koyma, da-
yanma, direnme.
muvakkaten:
geçici olarak.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
naşir:
dağıtan, yayan, neşreden,
saçan, açan.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emre-
den nefis.
pervane:
fırıldak, çark.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruhsat:
mevcut bir dinî hükmün
özür sebebiyle belirli şartlar altın-
da genişletilmesi veya kolaylaştı-
rılması.
ruhsat-ı şer’iye:
şeriatın ruhsatı,
İslâmiyetin izin vermesi.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
sebebiyet:
sebep olma.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerait-i hayat:
hayat şartları.
tiryakmisal:
ilâç gibi, ilâca benze-
yen.
umur-i diniye:
dinî emirler, dine
âit işler.
umur-i uhreviye:
ahirete ait iş-
ler.
zarar-ı dünyevî:
dünyaya ait
maddî zarar.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
ziyade:
Artma, çoğalma.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
asır:
yüzyıl.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihaz:
aza, organ.
damar-ı insanî:
insan damarı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
edna:
en açağı, en basit, en
küçük.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
elmas:
kıymetli bir taş.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fitne:
azgınlık, baştan çıkar-
ma, azdırma.
hacat-ı hayatiye:
yaşamak
için gerekili olan ihtiyaçlar.
halis:
samimî, her amelini
yalnız Allah rızası için işleyen.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
hıfz-ı hayat:
hayatın korun-
ması.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
iktisat:
tutum, lüzumundan
fazla veya eksik harcamalar-
dan kaçınma.