ferman tuğrası bulunduğundan,
Risale-i Nur
’un heyetine
beşaretli ve medar-ı feyiz ve terakki bir ferman-ı rabba-
nî hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.
Bu tabirden sonra ikinci günü sizin çok kıymettar hedi-
yeniz hakikî tabirini güneş gibi meydana çıkardı.
Risale-i Nur Talebelerinden ve
daimî hizmetçilerinden
Emin ve Küçük Hüsrev olan Feyzi
ì@í
‡
74
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bütün ruhucanımla bayramınızı tebrik ederim. Ve bu
bayramımı çok mübarekleştiren mübarek Masumların ve
muhterem ümmî İhtiyarların ve üstadlarının bu defa
gönderdikleri kıymettar risaleleri beş cilt olarak güzelce
ciltlettirdik, tanzim ettik. İnşaallah, onlardan çok istifade
edilecek.
o mübarek Masumların ve muhterem ümmîlerin ma-
sumâne ve halisâne yazdıkları risaleler,
Risale-i Nur
’un
kerametine, yazıları da bir keramet ilâve ettiğini ve en
güzel yazılardan ziyade tesirli olduğunu hissediyoruz.
Hatta Feyzi’nin güzelce ciltlettiği çocukların tevafuklu
mecmuasını getirdiği vakit, kuluncum ziyade ağrıyordu.
dedim: “Aman kardeşim, benim kuluncumu tut; pek ağ-
rıyor.” Birden o mecmuayı açtık. Baktım birden öyle bir
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beşaret:
müjde.
daimî:
sürekli, devamlı.
ferman:
emir, buyruk.
ferman-ı Rabbanî:
her şeyi terbi-
ye ve idare eden Allah’ın emri,
buyruğu.
hakikî:
gerçek.
halisâne:
temiz kalplilikle, sami-
mî bir şekilde, sırf Allah rızasını
gözeterek.
heyet:
kurul, topluluk; birlik teş-
kil eden şahıs ve şeylerin tama-
mı.
hükmüne:
yerine, değerine.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kulunç:
şiddetli ağrı veren bir
hastalık (özellikle omuz ağrısı).
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
masumâne:
masumca, suç-
suz ve günahsız bir şekilde.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
medar-ı feyiz:
feyiz sebebi,
bereketlenme, nurlanma,
faydalanma sebebi, inayet
vesilesi.
medar-ı terakki:
ilerlemenin
sebebi, ilerleme vesilesi; iler-
lemeye sebep olan.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın
sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruh u cân:
ruh ve can; ruh ve
canla.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tabir:
yorum, yorumlama.
talebe:
öğrenci.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
tuğra:
mühür, damga, tura.
ümmîler:
Risale-i Nur’un elle
yazılarak çoğaltılmasında ça-
lışan tahsilli olmayan Isparta
köylerindeki yaşlılar grubu.
Ümmîler olarak da geçer
(Bkz.: 37. ve 38. lâhikalar).
üstad:
öğretici, öğretmen.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
| 154 | K
astamonu
L
âhiKası