Kastamonu Lahikası - page 159

bir surette hizmet ediyorlar. Ve Hulûsî’nin Yirmi Yedin-
ci Mektuba giren mektupları dahi, onun bedeline çalışı-
yorlar, vazifesini kısmen görüyorlar. Ve merhume vali-
desine mahsus dua edilecek.
Ve Aydınlı Hasan Atıf’ın, Hafız Ali’nin mektubunun
haşiyesinde yazdığı misli görülmemiş şu dua: “Yâ rab!
güldür said’i; tâ gülmesinden güller açılsın” diye pek ga-
rip fıkrası,
Risale-i Nur
’a onun sadâkat ve ihlâsının acip
bir kerametidir ki, otuz günde bir defa gülmeyen o bîça-
re said, bir günde otuz defa güldüğünün yazılması ve si-
ze o mektubun gönderilmesi zamanına tam tamına teva-
fuk ediyor.
Marangoz Ahmed’in, cidden beni sürurla ağlattıran ve
çok meraklarımı izale eden
Risale-i Nur
’un mübarek şa-
kirtlerinin kerametkârâne, bir gecede oraya gelen mek-
tupları lâzım gelen yerlere göndermek için yazmaları,
beni fevkalâde mesrur ve müteşekkir eden mektubu, bir
kitap kadar ve on mektup yerinde kabul ettik.
Merhum ve kıymettar ve çok vefakâr ve fedakâr ve se-
kiz sene bana hizmet eden bir kadeşimiz, Marangoz
Mustafa Çavuş yerine, Cenab-ı Hak rahmetiyle, kahra-
man Marangoz Ahmed’i verdi.
nur ve gül Fabrikasının sahibi Hafız Ali’nin mektup-
ları, çok ince ve çok yüksek hissiyatını ve kerametkârâ-
ne ihlâsının derecelerini gösterdiğinden, pek uzun bir
mukabele ister. Fakat, şimdilik bu kadar deriz: o, umu-
mun hesabına bizlerin bayramını tebrik ettiğine, biz de
K
astamonu
L
âhiKası
| 159 |
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
umum:
hep, herkes.
valide:
ana, anne.
vazife:
görev.
vefakâr:
vefalı, vefa gösteren.
yâ Rab:
Ey Allah!.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bedel:
karşılık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cidden:
ciddî olarak, gerçek
olarak.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
garip:
tuhaf, hayret verici.
haşiye:
dipnot.
hissiyat:
hisler, duygular.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
keramet:
ermişçesine yapı-
lan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir.
kerametkârâne:
kerametli
bir şekilde, keramet gösterir-
cesine.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
merhume:
vefat etmiş, rah-
mete kavuşmuş kadın.
mesrur:
sevinçli, memnun.
misl:
benzer, eş.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müteşekkir:
teşekkür eden.
1...,149,150,151,152,153,154,155,156,157,158 160,161,162,163,164,165,166,167,168,169,...478
Powered by FlippingBook