âlem-i menamda görmüştüm. Bunun hikmetini şimdiye
kadar anlayamamıştım. gördüğüm rüya aynen şöyle idi:
tarih-i mezkûrda, Ceziretü’l-Arab’ın necid kıt’asının
Bilâd-ı kasîmde, bir gece rüyamda üç güneşin tulû etmiş
olduğunu gördüm. Yanımda tanıyamadığım bir zata sor-
dum: “Bu üç güneş nasıl olur?” dedim. Yanımdaki zat,
“Bu güneşin birisi Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü
Vesselâmın güneşi, diğeri gavs-ı geylânî’nin, üçüncüsü
de diğer bir güneştir.”
üçüncü güneşin
Risale-i Nur
olduğunu şimdi bildim.
l
ìÉn
Ñ°r
üp
e Én
¡«/
a m
Iƒ'
µ
°r
ûp
ªn
c /
?p
Qƒo
f o
?°n
ùn
e ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
Qƒo
f *n
G
r
øp
e o
ón
bƒo
j w
…u
Qo
O l
Ön
c
r
ƒn
c Én
¡s
`fn
Én
c o
án
LÉn
Lt
õdn
G m
án
LÉn
Lo
R ?/
a o
ìÉn
Ñ°r
üp
ªr
dn
G
r
ºn
`d r
ƒn
dn
h o
AÀ/
†o
j Én
¡o
àr
jn
R o
OÉn
µ`n
j m
ás
«p
Hr
ôn
Z n
’n
h m
ás
«p
br
ôn
°T n
’ m
án
fƒo
à`r
jn
R m
án
cn
QÉn
Ño
e m
In
ôn
én
°T
(1)
o
ABÉ°n
ûn
j r
øn
e /
?p
Qƒo
æp
d *G …p
ór
¡n
j m
Qƒo
f '
¤n
Y l
Qƒo
f l
QÉn
f o
¬°r
ù°n
ùr
ªn
J
ayet-i kur’âniye, o rüya hakikatine işaret etmiş. Bu nu-
ranî rüya, mezkûr ayet-i nur’un on işaretle, on parmak-
la gösterdiği hakikati, aynen gösteriyor; otuz sekiz sene
evvel haber veriyor. evet, üç nur-i azam olan güneşlerin
–Allahü a’lem– tabiri şu olmak gerektir:
•
Güneşlerin birincisi
, bu asırda
Risale-i Nur
’dur. Ve
en parlak bir nuru da,
Mu’cizat-ı Ahmediye
Aleyhissalâ-
tü Vesselâm namındaki risale-i harikadır.
âlem-i menam:
uyku âlemi, rüya
âlemi.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
allahü a’lem:
Allah bilir.
asr:
yüzyıl.
ayet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayeti.
ayet-i nur:
Nur ayeti; Nur Suresi
35. ayet.
Bilâd-ı Kasîm:
çöl beldeleri; di-
kenden başka ot bitmeyen kum-
lu bölge, çorak bölge.
Ceziretü’l-arap:
Arap Yarımada-
sı.
evvel:
önce.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
Mu’cizat-ı Ahmediye
:
Peygamber
Efendimizin (asm) gösterdiği
mu’cizelerinin anlatıldığı On
Dokuzuncu Mektup risalesi.
nam:
ad.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
nur-i azam:
en büyük nur, en
büyük ışık, muazzam aydın-
lık.
risale-i harika:
harika risale,
harika kitapçık.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
tabir:
yorum, yorumlama.
tarih-i mezkûr:
zikredilen,
sözü edilen tarih.
tulû:
doğma, doğuş.
zat:
kişi, şahıs.
1.
Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lâmba yuvası gibir ki, onda bir
kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi bir yıldıza benzer ki,
ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun
yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nur üstünde nurdur.
Allah dilediğini nuruna kavuşturur. (Nur Suresi: 35.)
| 168 | K
astamonu
L
âhiKası