Aynen bu masum küçük şakirtler gibi,
Risale-i Nur
’un
cazibedar dairesine giren bu ümmî ihtiyarların, kısmen
çobanların ve yörük ve efelerin bu zamanda, bu acip şe-
rait içinde her şeye tercihen
Risale-i Nur
’a bu surette
çalışmaları gösteriyor ki: Bu zamanda
Risale-i Nur
’a ek-
mekten ziyade ihtiyaç var ki, çiftçiler, çobanlar, yörük
efeler,
(HaşİYe)
hacat-ı zaruriyeden ziyade bir hacat-ı zaru-
riyeyi
Risale-i Nur
’un hakaikını görüyorlar.
ì@í
‡
77
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bu tarafta yol kapandı; posta gelmiyordu. sizlerden
gelecek bir mektup veya bir risaleyi bekliyordum. Şimdi,
ruhuma bir ihtarla daha beklemeyerek, burada hüsn-i te-
sirini gösteren üç parçayı gönderiyorum. Masumların ve
ümmî Mübareklerin ve İhtiyarların ve kahraman tahi-
rî’nin nüshaları daimî bir tarzda fütuhat yapıyorlar. Yal-
nız cüz’î birkaç parçayı tashih ederken zahmet çektim.
Fakat o zahmet, bana tatlı geliyordu. Hem, aynı rahmet
oldu. Beni de o masum ve mübareklerin kafilesine dâhil
ederek, benim hattıma benzedikleri için, kendim o par-
çaları yazmışım gibi tam sahip oldum. eğer ben yaz-
saydım, aynen onlar gibi olurdu.
ì@í
HaşİYe:
Bilhassa risale-i nur kahramanlarından Şükrü efe ve bilhassa
dağ kumandanı Çoban Veli’nin ve yörük aşiretlerinden Bahadır
süleyman’ın ve emsalinin gayretlerine işarettir.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ayn-ı rahmet:
rahmetin tâ kendi-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cüz’î:
küçük, az.
dahil:
girme, içinde olma.
daimî:
sürekli, devamlı.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hacat-ı zaruriye:
zorunlu ih-
tiyaçlar, gerekli ihtiyaçlar.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
haşiye:
dipnot.
hat:
yazı, el yazısı.
hüsn-i tesir:
güzel, iyi tesir,
etki.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
kısmen:
kısmî olarak, bazı
yönden.
masum:
suçsuz, günahsız,
saf, temiz.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerait:
şartlar.
tarz:
biçim, şekil.
tashih:
basılacak bir eserin
dizgilerini kontrol ederek
yanlışları düzeltme.
tercihan:
tercih ederek, ön-
celikli olarak.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
| 162 | K
astamonu
L
âhiKası