o kozca Hatibi,
Risale-i Nur
’la tam alâkadarsa, sabri
benim bedelime ona selâm etsin. Bize gelen masum ve
ümmîlerin ve üstadlarının risalelerini, yedi cilt olarak gü-
zelce tasnif ettik. Masumların tevafuklu güzel parçaları
bir cilt ve ihtiyarların güzel parçaları için de kahraman
Şükrü’nün
Mu’cizat-ı Ahmediye
güzel nüshası içinde ola-
rak ikinci cilt, yedi cildin her birinin başında üçüncü sa-
hifede gelen fıkra medar-ı ibret olarak yazılmıştır. Umu-
ma selâm.
Risale-i Nur
’un küçük ve masum şakirtlerinin elli-alt-
mış talebesinin ve kırk-elli ümmî mübarek ihtiyarların ve
kıymettar üstadlarının yazdıkları tevafuklu ve şirin nüsha-
ları bize göndermişler. o parçaları yedi cilt içinde cem
ettik.
Bu mübarek ümmî ihtiyarların kırk sene sonra
Risale-i
Nur
hatırı için her işe tercihen yazıya başlamaları; ve ma-
sum çocukların,
Risale-i Nur
’dan ders aldıkları ve
yazdıkları risalelerin bir kısmıdır. onların bu zamanda, bu
ciddî çalışmaları gösteriyor ki,
Risale-i Nur
’da öyle mane-
vî zevk ve cazibedar bir nur var ki, mekteplerde çocukları
okumaya şevkle sevk etmek için icat ettikleri her nevi eğ-
lence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir
şevk,
Risale-i Nur
veriyor ki, çocuklar ve ümmî ihtiyarlar
böyle hareket ediyorlar.
Hem, bu hal gösteriyor ki:
Risale-i Nur kökleşiyor. İn-
şaallah, onu hiçbir şey koparamayacak, ensal-i atiyede
de devam edip gidecek.
K
astamonu
L
âhiKası
| 161 |
sevk:
yöneltme.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
talebe:
öğrenci.
tasnif:
sınıflandırma.
tercihan:
tercih ederek, öncelikli
olarak.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
ümmî:
köylü, okumamış, tahsil
görmemiş olan.
üstad:
öğretici, öğretmen.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bedel:
karşılık.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cem:
toplama, biriktirme.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
ensal-i atiye:
gelecek kuşak-
lar, müstakbel nesiller.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
hatip:
güzel ve düzgün konu-
şan.
icat:
yeni bir şey ortaya koy-
ma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masum:
suçsuz, günahsız,
saf, temiz.
medar-ı ibret:
ibret sebebi,
vesilesi.
mektep:
eğitim ve öğretim
kuruluşu.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeleri anlatan
On Dokuzuncu Mektup risale-
si.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nevi:
çeşit, tür.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sahife:
sayfa.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.