sıkıntı çeken masumlar ve üstadları bilsinler ki, ağır şera-
it altında bir saat nöbet, bir sene ibadet ve hakikî tefek-
kür-i imaniye ile bir saati bir sene tâat hükmüne geçtiği
gibi, inşaallah onların sıkıntıları da öyle sevaba medar
olur. onlar da, merak ve teessürle değil, ferah ve sürur-
la karşılamalı. Fakat, Hazret-i Ali’nin
(
rA
)
iki defa
(1)
r
än
Qs
ƒn
æ`n
J v
ô°p
S @ k
án
fÉn
«`n
H G v
ô°p
S
demesine binaen, biz her vakit
tam ihtiyat ve tam sakınmak vaziyetini muhafaza etmek-
le mükellefiz.
Risale-i Nur’un mensupları, şuur ve ihtiyarları haricin-
de birbiriyle münasebettar, birbirinin hâdiseleriyle alâka-
dar olduğuna bir delil de bugünlerde oldu.
Şöyle ki:
oradaki hâdisenin vukuundan bugüne kadar, burada-
ki muhtelif tabakalardaki talebelerin vaziyetleri ehemmi-
yetli bir hâdise yüzünden değişmiş gibi çekinmek ve mü-
nafıkların nazarını kendilerine ve bizlere celp etmemek
için bir tevakkuf devresi geçti. Ben de hayret ediyordum.
Hem, nazif gibi birkaç zatın rüyalarının tabirleri, sizin
hâdiseniz olduğunu anladık.
Umum kardeşlerimize birer birer ve bilhassa musibet-
zedelere selâm ve dua ediyoruz. Cenab-ı Hak onları ça-
buk kurtarıp vazifelerinin başına göndersin, âmin.
ì@í
K
astamonu
L
âhiKası
| 179 |
terme.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nazar:
bakış, bakma.
sakınmak:
korunmak, uzak dur-
mak, kaçınmak.
selâm etme:
tehlike ve sıkıntılar-
dan uzak olmayı dileme.
sevap:
iyiliklerin mukabilinde
Allah’ın verdiği ahiret mükâfatı.
sıkıntı:
acı, keder.
sürur:
sevinç.
şerait:
şartlar.
şuur:
bilinç.
taat:
ibadet, kulluk.
tabaka:
katman, zümre.
tabir:
yorumlama.
talebe:
öğrenci.
teessür:
elem, üzüntü.
tefekkür-i imanî:
inançlı bir şe-
kilde düşünme.
tevakkuf:
durma, kesintiye uğra-
ma.
umum:
genel, bütün.
üstad:
öğretici, rehber.
vakit:
zaman, süre.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
vuku:
meydana gelme, olma.
alâkadar:
ilgili.
âmin:
Allah’ım kabul et.
bilhassa:
özellikle.
binaen:
dolayı.
celp etmek:
çekmek.
Cenab-ı hak:
Allah.
çekinmek:
sakınmak, kaçın-
mak.
delil:
kanıt.
devre:
dönem.
dua:
Allah’tan isteme.
ehemmiyetli:
önemli.
ferah:
rahat, hoş.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
hariç:
dışında.
hükmüne geçme:
yerine
geçme, yerini alma.
ibadet:
kulluk görevi.
ihtiyar:
tercih, istek, irade.
ihtiyat:
tedbir.
inşaallah:
Allah’ın izniyle.
masum:
suçsuz, günahsız.
medar:
vesile, sebep.
mensup:
bağlı, ait.
merak:
ilgi, alâka.
muhafaza:
koruma.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
musibetzede:
sıkıntıya, belâ-
ya uğrayan.
mükellef:
sorumlu, yükümlü.
münafık:
iki yüzlü; olmadığı
hâlde kendini Müslüman gös-
1.
Gizliye gizliye beyan edilir. • Gizli olarak nurlanır [parlar].