Kastamonu Lahikası - page 188

Sabian
: Hafız Ali’nin mektubunda bazılara hitaben
yazdığımız bir mektupla ve hâdise-i hâzıra dair hafif ge-
çeceğine ait son mektup, bu günden bir hafta evvel pos-
taya verilmiş. Hafız Ali, yoldaki o iki mektubu okumuş
gibi mektubunu yazması, sadâkatinin bir lem’a-i kerame-
ti olduğu gibi; aynı günde –hiç vuku bulmamış– yanıma
ehemmiyetli büyük bir memur-i siyasî gelmesini nazif’in
arkadaşlarından köroğlu Ahmed rüyada aynen görüp, o
memurdan üç saat evvel rüyayı bize hikâye edip tabir is-
tedi; tabiri, tevilsiz çıktı.
Umum kardeşlerimize birer birer, hususan musibetze-
delere selâm ve dua ederiz.
ì@í
88
·
Aziz, Sıddık, Mübarek Kardeşlerim ve Hizmet-i
Kur’âniye ve İmaniyede Sebatkâr, Sarsılmaz, Yıl-
maz Arkadaşlarım ve Bu Misafirhane-i Dünyada
Şefkatkâr ve Fedakâr ve VefadarYoldaşlarım!
Bu defa nur Fabrikasının sahibiyle ve tam bir muavini
ve tam bir Hüsrev olan kahraman tahir’in beşaretli
mektupları ve Medrese-i nuriyenin kahramanlarından
Marangoz Ahmed’in, ikinci rüyası ve üçüncü rüyanın ahi-
rinde, malûm musibetin akabinde sarsılmayan fa’al Hafız
Mehmed’in, çocuklara hatim duasını yapması ve
Risale-i
Nur
’u okutması, üstümüzden dağ gibi manevî ağırlıkları
kaldırdılar. Cenab-ı Hak, sizleri ve onları afat-ı maneviye
ve maddiyeden muhafaza etsin, âmin.
afat-ı maneviye ve maddiye
:
maddî ve manevî afet ve felaket-
ler.
ahir:
son.
akabinde:
arkası sıra, peşi sıra,
peşinden.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beşaret:
müjde.
dair:
alakalı, ilgili.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
faal:
her zaman çalışan, hareket-
te bulunan.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hâdise-i hâzıra:
şimdiki hâdise,
olay.
hatim:
Kur’ân-ı Kerim’i baştan so-
na kadar okuma.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
hususan:
bilhassa, özellikle.
lem’a-i keramet:
keramet parıltı-
sı.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
memur-i siyasî:
siyaset me-
muru, siyasî idareci.
misafirhane-i dünya:
dünya
misafirhanesi.
muavin:
yardımcı.
muhafaza:
koruma.
musibet:
felaket, bela.
musibetzede:
musibet gör-
müş, felâkete uğramış, belâ-
ya, kazaya uğrayan.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sabian:
yedinci, yedinci ola-
rak.
sebatkâr:
sebat eden, sözün-
de ve kararında duran, vaz-
geçmeyen, sebatlı.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sıdk:
doğruluk.
şefkatkâr:
şefkat gösteren,
merhamet ve acıma duygu-
suna sahip olan, şefkatli.
tabir:
yorum, yorumlama.
tevil:
yorum, açıklama.
umum:
bütün.
vefadar:
sözünde ve dostlu-
luğunda devamlı olan, vefalı
dost.
vuku:
olma, meydana gelme.
| 188 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,178,179,180,181,182,183,184,185,186,187 189,190,191,192,193,194,195,196,197,198,...478
Powered by FlippingBook