Kastamonu Lahikası - page 194

mecburî açlık hissiyle açlara merhamete gelip zekâtla
yardımlarına koşmaktır. Ve nefsini güzel yemeklerle şı-
martan, serkeş eden ve hevesat-ı rezile ve tuğyanlara
sevk edip sarhoş eden gençler dahi,
Risale-i Nur
’un irşa-
dıyla, bu hâdiseden merdane istifade ederek, fuhşiyat ve
günahlardan ellerini bir derece çektiği ve nefislerinin
zevklerini ve pisliklere karşı galeyanlarını kırdığı vesile-
siyle taate ve hayrata girip, o hâdiseyi, kendi aleyhlerin-
den çıkarıp, lehlerinde istimal etmektir.
Ve ehl-i ibadet ve salâhat dahi, ekser insanların aç kal-
dığı bu zamanda ve çok karışmış ve haram ve helâl fark
edilmeyecek bir tarzda gelmiş ve şüpheli mal hükmünde
ve manen müşterek olan erzak-ı umumiyeden helâl ol-
mak için miktar-ı zaruret derecesine kanaat ediyorum di-
ye bu mecburî belâya bir riyazet-i şer’iye nazarıyla bak-
maktır. kader-i İlâhiyeye karşı şekva ile değil, rıza ile kar-
şılamaktır.
Umum kardeşlerime, hususan musibetzedelere çok
selâm ve selâmetlerine dua ediyorum.
Sabri Kardeşim!
seni tevkil edip selâm gönderenle-
re, ben de seni tevkil ediyorum. onlara birer birer selâm
ediyorum. senin bu defaki mektubun gerçi geç geldi, fa-
kat birkaç noktada beni çok memnun etti. sabri’nin,
elmas ve çelik gibi metânetini ve isabet-i fikrini gösterdi.
Madem Hafız Ali ile siz Atabey yoluyla muhabere etme-
yi münasip görmüşsünüz; Atabey’de Abdullah Çavuşun
veya münasip gördüğünüz birisinin adresini bildiriniz.
aleyh:
ona karşı, onun üzerine.
belâ:
musibet, sıkıntı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i ibadet:
ibadet ehli, Allah’a
kulluğu tam olarak yapanlar.
ehl-i salâhat:
salih kimseler, na-
muslu, doğru, adaletli olan kim-
seler.
ekser:
pek çok.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
erzak-ı umumiye:
umuma ait
olan, herkesin malı olan yiyecek,
gıda maddesi.
fuhşiyat:
fuhuşlar, gayr-ı meşru
cinsî münasebetler.
galeyan:
coşma, çalkalanma, az-
gınlık.
hâdise:
olay.
haram:
İslâmiyetçe yasaklanan
işler.
hayrat:
hayırlar, sevap kazanmak
amacıyla Allah rızası için yapılan
iyilikler.
helâl:
din bakımından günah ol-
mayan şey.
hevesat-ı rezile:
rezilce hevesler,
günah ve çirkin olan arzular.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaf-
letten uyandırma.
isabet-i fikir:
fikrin doğruluğu ,
isabeti.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istimâl:
kullanma.
kader-i ilâhiye:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kanaat:
hırs göstermeden kısme-
tine razı olmak, elindeki ile yetin-
mek.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan hare-
ket.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mecburî:
zorunlu.
merdane:
mertçesine.
metanet:
metin olma, daya-
nıklılık, sağlamlık.
miktar-ı zaruret:
zarurî dere-
cede lâzım olan miktar.
muhabere:
haberleşme.
musibetzede:
musibet gör-
müş, felâkete uğramış, belâ-
ya, kazaya uğrayan.
münasip:
uygun.
müşterek:
ortak.
nazar:
bakış, dikkat.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
riyazet-i şer’iye:
şer’î riyazet,
şeriatın izin verdiği ölçüde aç-
lık ile nefsi terbiye ederek ya-
şama.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
serkeş:
baş kaldıran, itaat et-
meyen, asi.
sevk:
yöneltme.
şekva:
şikayet.
taat:
itaat etme, Allah’ın
emirlerini yerine getirip ya-
saklarından kaçınma.
tarz:
biçim, şekil.
tevkil:
vekil etme, edilme.
tuğyan:
azma, azgınlık, hid-
detlenme.
umum:
bütün.
vesile:
aracı, vasıta.
| 194 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,184,185,186,187,188,189,190,191,192,193 195,196,197,198,199,200,201,202,203,204,...478
Powered by FlippingBook