Kastamonu Lahikası - page 190

Hem söylemiş ki: “dahiliye Vekili, yirmi senelik bir
âdete muhalif olarak, ‘dinsiz bir millet yaşayamaz…’ di-
ye din lehinde beyanatta bulunduğunu ve Maarif nazırı
da, âdâb-ı İslâmiye lehinde, eski prensiplerine muhalif
olarak beyanatta bulunduğu gibi, ehemmiyetli bir deği-
şikliği ihsas ettiğinden, kulağımı kapadığım sekiz aydan
sonra, bu rüya hatırı için, bu haberleri aldım. Bunun se-
bebini anlamak cidden arzu ettim.
Birden ihtar edildi ki: ehl-i dalâlet, memur-i siyasiyeyi
aldatıp,
Risale-i Nur
aleyhinde genişçe, buradan oraya
kadar bir daire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anla-
mak istediler. gördüler ki, sökülmeyecek, mağlûp edil-
meyecek bir kuvvette gördüklerinden, ehemmiyetli bü-
yük makamat-ı resmiyede, mahiyetini medar-ı bahs ve
dikkat ettiklerinden, bilmecburiye, bir nevi musalâhaya
yol hazırlamak ve şimdiye kadar hakikat ve hikmete mu-
halif olarak, iyilikleri ölen reise ve fenalıkları millete, or-
duya vermek yerinde, o hata-i âzîmeye bedel, bütün fe-
nalıkları ölene verip, kendilerini bir derece o dehşetli ha-
tiattan kurtarmak çaresini aramaya, bir zemin teşkil et-
meye çalışmış ki; hem rüya, hem bu haberler haber ve-
riyor. Birinci, ikinci Hulûsîlerin müşterek mektupları, bu
iki rükn-i mühimmenin gayretleri, sadâkatleri çelikten
daha metîn olduğu her hâdise ile gösteriliyor.
Said Nursî
ì@í
adab-ı islâmiye:
İslâmî edepler,
İslâmî terbiye.
âdet:
her vakit yapılan.
aleyh:
ona karşı, onun üzerine.
bedel:
karşılık.
beyanat:
resmî olarak yapılan
açıklamalar.
bilmecburiye:
mecburiyetle, zo-
runlu olarak.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
dâhiliye Vekili:
İçişleri Bakanı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
derece-i kuvvet:
kuvvet derece-
si.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
hata-i azîme:
büyük hata,
yanlış.
hatiat:
hatalar, yanlışlıklar.
hikmet:
gaye, maksat.
ihsas:
hissetirme, sezdirme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na, birinin faydası için yapılan
hareket.
maarif nazırı:
Milli Eğitim Ba-
kanı.
mağlûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmiş.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
makamat-ı resmîye:
resmî
makamlar.
medar-ı bahis:
söz konusu,
bahsetmeye sebep olan, ve-
sile olan.
memur-i siyasiye:
siyaset
memuru, siyasî idareci.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
musalâha:
barış, uzlaşma.
müşterek:
ortak.
nevi:
çeşit, tür.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
reis:
başkan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rükn-i mühimme:
mühim bir
rükün, esas, önemli rükün.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
zemin:
temel, dayanak.
| 190 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,180,181,182,183,184,185,186,187,188,189 191,192,193,194,195,196,197,198,199,200,...478
Powered by FlippingBook