Kastamonu Lahikası - page 182

ile israfa girer. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur.
ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.
evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu
memâlik-i harrede o sû-i nazardan suiistimalât, umumî
bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Her-
kes, cüz’î küllî o şekvadadır. İşte, bu umumî hastalığın te-
zayüdüyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin tevi-
li ucunda görünüyor.
Ferman etmiş ki: “
Ahirzamanda, hafızların göğsün-
den Kur’ân nez’ ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.
(1)
demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı kur’ân’a bu
sû-i nazarla set çekilecek; o hadisin tevilini gösterecek.
(2)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
º n
?`r
©n
j n
Üçüncü adam ve meselesi
: Bizlerle pek çok alâkadar
bir zat, çok defa dehşetli şekva ediyor ki: “Ben adam
olamıyorum, gittikçe fenalaşıyorum, manevî hizmetleri-
min neticelerini göremiyorum” diye medet istiyor.
ona yazıyoruz ki: Bu dünya dârü’l-hizmettir, ücret al-
mak yeri değildir. A’mal-i salihanın ücretleri, meyveleri,
nurları berzahta, ahirettedir. o bâkî meyveleri bu dünya-
ya çekmek ve bu dünyada onları istemek, ahireti, dünya-
ya tâbi etmek demektir. o amel-i salihin ihlâsı kırılır, nu-
ru gider. evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez; ve-
rilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.
evet, bu asırda, bir iki mektupta beyan edildiği gibi, o
derece hayat-ı dünyeviye damarına dokunmuş ve yarala-
mış ve heyecana getirmiş ki, mübarek ve ihtiyar ve ho-
ca ve ehl-i salâhat olan bir zat dahi, dünyada bir nevi
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi, dünya hayatı-
nın kıyamete yakın son devresi.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah’ın rızasına uygun yapılmış iyi
ve hayırlı işler.
amel-i salih:
Allah rızasına uygun
hayırlı iş, dine uygun hareket,
davranış.
asır:
yüzyıl.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
lıcı olan.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cüz’î:
küçük, az.
dârülhizmet:
hizmet yeri.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i salâhat:
salih kimseler, na-
muslu, doğru, adaletli olan kim-
seler.
ferman:
emir, buyruk.
gusül:
boy abdesti, dinin gerekli
gördüğü hâllerde maddî, manevî
temizlik için şartları dahilinde yı-
kanmak.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hıfz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın ezberlen-
mesi, Kur’ân-ı Kerîm’i tamamıyla
ezberleme.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
israf:
gereksiz yere harcama, ihti-
yaçtan fazlasını harcama, savur-
ganlık.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medet:
inayet, yardım, imdat.
memalik-i harra:
sıcak mem-
leketler, sıcak ülkeler.
mesele:
önemli konu.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
nevi:
çeşit, tür.
nez:
yok etme, kaldırma.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
set:
mani, perde, engel.
suiistimâlât:
kötü kullanma-
lar.
su-i nazar:
kötü nazar, çirkin
bakış.
şekva:
şikayet.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tevil:
yorumlama, yorum.
tezayüt:
artma, çoğalma, zi-
yadeleşme.
tıbben:
tıbbî olarak, tıp cihe-
tiyle, tıp yönünden.
umumî:
genel.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zat:
kişi, şahıs.
1.
Kenzü’l-Ummal, 14:233, 242.
2.
Gaybı Allah’tan başka hiç kimse bilmez.
| 182 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,172,173,174,175,176,177,178,179,180,181 183,184,185,186,187,188,189,190,191,192,...478
Powered by FlippingBook