Marangoz Ahmed’in ikinci rüyası, peygamber Aley-
hissalâtü Vesselâm ile alâkadarlık ve sürurlu olduğu cihe-
tinden rüya-i sadıka olduğuna, o Medrese-i nuriyenin ci-
varlarındaki kardeşlerin ve hemşirelerin maddî hizmetle-
ri canlı ve ruhlu bir suret alıp, peygamber Aleyhissalâtü
Vesselâmın sünnet-i seniyesinin ihyasına medar ola-
cağına işaret verdiği münasebetiyle, mektubunuzu alma-
dan, iki gün evvel gördüğüm bir rüyayı beyan ediyorum.
Şöyle ki:
gördüm: Şimdiki reis veya şimdiki reisler, tanıdığım
ehemmiyetli bir iki hocaya, hilâfet rütbesini ve meselele-
rini tatbik etmeye ve hilâfet, o hocalara veya reislere
hangisine verileceğini rüyada anladım. Ve o netice-i ka-
rarları bana göstermek için, bana karşı geldiklerini gör-
düm. sonra uyandım.
sabahleyin kardeşlerime söyledim. dedim: “Allahü
a’lem, Isparta havalisinde,
Risale-i Nur
’un maddî mağlû-
biyeti içinde manevî bir galibiyeti olmuş ki, büyük maka-
mat-ı resmiyede en mühim mesail-i İslâmiye medar-ı ba-
his olacak. Biz Isparta’da, o musibetin ne derece ileri git-
tiğini bilemediğimizden ve çoktan beri de ne hâl-i âlem-
den ve ne de resmî hâlden anlamayıp dinlemediğimiz
hâlde, bu rüyanın, rüya-i sadıka olduğuna bir emare
olan, beni bir gün baktırdı. o emare şudur ki:
Risale-i Nur
’un ehemmiyetli bir talebesi Ankara’dan
gelip, ben sormadan dedi: “reis, kur’ân’a yeni bir tefsir
yazmayı emretmiş; o da yazıyormuş.”
K
astamonu
L
âhiKası
| 189 |
li.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
netice-i karar:
kararın neticesi,
sonucu.
reis:
başkan.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
rütbe:
ilim, irfan, fazilet, meziyet,
ehliyet v.b. sebeplerle kazanılan
derece, basamak.
rüya-i sadıka:
doğru rüya, mak-
bul ve muteber kimselerin gör-
dükleri şekilde, dünyada hakikat-
ları çıkan sadık rüya.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yük-
sek hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
sürur:
sevinç, mutluluk.
talebe:
öğrenci.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı, açıklaması.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
allahü a’lem:
Allah bilir.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cihet:
yön.
civar:
çevre, yöre, etraf.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvel:
önce.
galibiyet:
üstünlük, üstün
gelme, yenme, mağlûp etme.
hâl-i âlem:
şimdiki hâl ve ya-
şama şekli.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hilâfet:
.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
makamat-ı resmîye:
resmî
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı bahis:
söz konusu,
bahsetmeye sebep olan, ve-
sile olan.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
mesail-i islamiye:
İslamî me-
seleler, konular.
mesele:
önemli konu.
musibet:
felaket, bela.
mühim:
önemli, ehemmiyet-