Abdullah Çavuşun, sizin namınıza istediği onuncu Şua
namındaki
Fihriste’
nin ikinci cildini yazdırdık ve
Hizbü’l-
Ekber-i Nuriye
’yi Feyzi yazdı; yakında inşaallah göndere-
ceğiz.
Said Nursî
ì@í
‡
91
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bu defa sabri ve Hafız Ali’nin mektupları,
Risale-i
Nur
’un fevkalâde bir kerametini ve harika kuvvetini gös-
teriyor. Medrese-i nuriyenin çalışkan ve gayyur talebele-
ri birkaç gün zarfında, Hafız Mehmed’in zayi olan kitap-
larına mukabil umumunun yazılmasını ve ona verilmesi-
ni taahhüd edinmelerine, bu havalideki şakirtleri fevkalâ-
de mesrur eyledi. Hafız Ali’nin tahkîkatına gelenlerin,
“Mağazalarda kâğıt kalmadı; risale-i nur Şakirtleri kâğı-
dı bitirdiler” diye demeleri ve Mehmed zühdü’nün kitap-
ları kendine iade edilmeleri, risale-i nur Şakirtlerini müf-
tehirâne teşci ve teşvik eden bir hâdisedir.
sabri mektubunda, “İki üç senedir
Risale-i Nur
, telif ci-
hetinde tevakkuf devresini geçiriyor” diye hikmetini so-
ruyor. Bunun cevabı uzundur. Hem, telif ihtiyarımız da-
iresinde değil. Hem risale-i nur Şakirtlerinin teliften his-
seleri kalmak için, bazı ehemmiyetli esbap ve arızalar
mâni oldu.
K
astamonu
L
âhiKası
| 195 |
taahhüt:
bir işin yapılması için
söz verme.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
talebe:
öğrenci.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
teşci:
cesaret verme, cesaretlen-
dirme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
umum:
bütün, hepsi.
zarfında:
süresince.
zayi:
yitik, zarar, ziyan.
arıza:
bozukluk, engel.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cihet:
yön.
devre:
dönem.
ehemmiyetli:
önemli.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fevkalâde:
olağanüstü.
fihriste:
kısa özet.
gayyur:
çok gayretli, çok ça-
lışkan.
hâdise:
olay.
hârika:
olağanüstü.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hisse:
pay, nasip.
iade:
geri verme.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hare-
ket etme.
inşaallah:
Allah müsaade
ederse, Allah’ın izniyle.
keramet:
ermişçesine yapı-
lan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir.
mâni:
engel.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
mesrur:
sevinçli, memnun.
mukabil:
karşılık.
müftehirane:
iftiharla, övü-
nerek, gururlu bir şekilde.
namına:
adına.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.