Kastamonu Lahikası - page 205

bu mübarek Şuhur-i selâsede rica ediyorum. Her birisi-
ne birer birer selâm ve dâreynde selâmetlerine dua edi-
yoruz.
Said Nursî
ì@í
99
·
[Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.]
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Bugünlerde,
Kur’ân-ı Hakîm’in nazarında imandan
sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i salih esas-
larını düşündüm.
Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinâb etmek; ve
amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazan-
maktır.
Her zaman def-i şer celb-i nef’a racih olmakla bera-
ber, bu tahribat ve sefahat ve câzibedar hevesat za-
manında, bu takva olan def-i mefasit ve terk-i kebair üs-
sülesas olup, büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş.
Bu zamanda, tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği
için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını
yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur. Böyle kebair-i azî-
me içinde, amel-i salihin ihlâsla muvaffakıyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hük-
mündedir. Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var.
Çünkü, bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek çok
K
astamonu
L
âhiKası
| 205 |
kebire:
büyük günah.
kesb:
kazanma.
Kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
menhiyat:
şer’an haram edilem-
ler, yasak olanlar.
muvaffakıyet:
başarma, başarılı
olma.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
nazar:
bakış, nezdinde.
nevi:
çeşit, tür.
racih:
daha daha üstün, önce, di-
ğerinden üstün.
rüçhaniyet:
üstün olma hâli, üs-
tün olmaklık.
sefahet:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak ol-
ma.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şerait:
şartlar.
Şuhur-i selâse:
Üç Aylar; Recep,
Şaban ve Ramazan.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın emirlerini tutup azabından
korunma.
terk-i kebair:
büyük günahları iş-
lemekten kaçınma.
üssülesas:
hakikî sağlam temel.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
ziyade:
çok, fazla.
amel-i salih:
Allah rızasına
uygun hayırlı iş, dine uygun
hareket, davranış.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
celb-i nef:
faydalı olanları
kendi etrafına çekmek, men-
faati elde etme.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
dâreyn:
her iki dünya, dünya
ve ahiret.
def-i mefasit:
bozgunculuk
yapacak fiil ve sözlerden çe-
kinmek; fesatlıkları defetmek.
def-i şer:
zararlıları, kötülük-
leri defetmek, kötülüğe mâni
olma.
dehşet:
büyük tehlike karşı-
sında korkma ve şaşırıp kal-
ma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
gayet:
son derece.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
hayrat:
hayırlar, sevap ka-
zanmak amacıyla Allah rızası
için yapılan iyilikler.
hevesat:
hevesler.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
iman:
inanç, itikat.
kebair-i azîme:
büyük gü-
nahlar.
1...,195,196,197,198,199,200,201,202,203,204 206,207,208,209,210,211,212,213,214,215,...478
Powered by FlippingBook