Alilerin ve Hasan Atıf ve Asım gibi kardeşlerimizin yal-
dızlı yazılarının cemaline, cildi üstünde de şirin bir güzel-
lik daha ilâve ettiler. Hafız Ali’nin mektubunda yazdığı
ümmühan ve Şâhide değerinde burada,
Risale-i Nur
’a
bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz var. Meselâ,
Asiye, saniye, Ulviye, lütfiye, Aliye gibi
Risale-i Nur
’un
şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve
dua ediyorlar.
ì@í
‡
103
·
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
p
?p
F = Én
bn
O p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
n
¿É°n
†n
en
Qn
h n
¿Én
Ñr
©n
°T p
ôr
¡n
°T
Aziz, Sıddık,Mübarek,MetînKardeşlerim!
sizin leyle-i Beratınızı ve gelen leyali-i ramazan-ı mü-
barekenizi tebrik ederiz.
Cenab-ı Hakka yüz binler şükür olsun ki,
Risale-i Nur
kendi kendine tevessü ediyor. Her tarafta fütuhatı var.
ehl-i dalâletin hileleri onu durdurmuyor; bilakis çok din-
sizler, teslim-i silâh ediyorlar. Hafız Ali’nin dediği gibi,
korkuları pek ziyadedir. Şimdi, dinsizlik taassubuyla
değil, korku cihetiyle ilişiyorlar. o korku,
Risale-i Nur
le-
hine dönecek inşaallah.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bilâkis:
aksine, tersine.
cemal:
güzellik.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hile:
aldatmaya yönelik düzen,
desise.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan hare-
ket.
leyali-i ramazan-ı mübareke
:
mübarek ramazan geceleri.
Leyle-i Berat:
Berat Gecesi, şa-
ban ayının 15. gecesi.
meselâ:
örneğin.
metin:
sağlam ve dayanıklı;
kolaylıkla sarsılmayan, telaşa
düşmeyen ve korkuya kapıl-
mayan.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
taassup:
körü körüne bağlılık,
bâtılda ısrar etme.
teslim-i silâh:
silâh bırakma,
silâhını teslim etme.
tevessü:
genişleme, yayılma.
yaldız:
süs.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı şaban ve ramazanın dakikalarının aşireleri adedince
üzerinize olsun.
| 214 | K
astamonu
L
âhiKası