etmek için, ittifak ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i
hakikati mağlûp ediyorlar. Ve en ziyade medar-ı taccüp
ve medar-ı hayret şudur ki: en ziyade muavenet ve teş-
vik beklediğimiz ve onlar da o yardıma İslâmiyetçe ve
meslekçe ve vazifeten mükellef oldukları bize yardımı
yapmayıp, bilakis, yanlış anlamasına binaen,
Risale-i
Nur
’un hizmetine fütur verecek, mevki-i içtimaiyelerinin
ehemmiyetine istinaden itiraz etmişler.
Bir hakikate dair beyanata itiraz etmişler. Ben bilmi-
yorum hangi meseledir, hangi ayete dairdir. olsa olsa,
gayet mahrem kısmından olan Birinci Şua namında İşa-
rat-ı kur’âniyeden bir meseleye dair olacaktır. Bu âciz
kardeşiniz, hem o eski dost zata, hem ehl-i dikkate ve
sizlere beyan ediyorum ki, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
feyziyle Yeni said, hakaik-ı imaniyeye dair o derece
mantıkça ve hakikatçe bürhanlar zikrediyor ki, değil
Müslüman uleması, belki en muannit Avrupa feylesof-
larını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.
Amma,
Risale-i Nur
’un kıymet ve ehemmiyetine işarî
ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali
(
rA
)
ve gavs-ı Azam’ın
(
ks
)
ihbaratı nev’inden, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın dahi
bu zamanda bir mu’cize-i manevîsi olan
Risale-i Nur
’a
nazar-ı dikkati celp etmesine mana-i işarî tabakasından
rumuz ve imaları, i’cazının şe’nindendir ve o lisan-ı gay-
bın belâgat-i mu’cizekârânesinin muktezasıdır.
evet, eskişehir Hapishanesinde, dehşetli bir zamanda
ve kudsî bir teselliye pek çok muhtaç olduğumuz hen-
gâmda manevî bir ihtarla “
Risale-i Nur
’un makbuliyetine
K
astamonu
L
âhiKası
| 223 |
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü de-
recede işaret yolu ile yapılan
açıklama.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lisan-ı gayp:
gaybın haberlerini
bildiren dil, ahiret ahvalini veya
bizce bilinmeyen gayp hükmün-
deki haberleri söyleyen, Kur’ân-ı
Kerîm.
mağlup:
yenilme, kendisine galip
gelinmiş.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medar-ı hayret:
hayret sebebi,
hayrete sevk eden.
medar-ı taaccüp:
hayret etme,
şaşırma sebebi, taaccübe sevk
eden.
mesele:
önemli konu.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mevki-i içtimaiye:
sosyal mevki,
makam.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muavenet:
yardım, yardımlaşma.
mu’cize-i manevî:
manevî mu’ci-
ze.
muktezâ:
iktiza eden, gereken.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan, bir şeyi yapmaya mecbur
olan, vazifeli.
nam:
ad.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nevi:
çeşit, tür.
remzî:
remizli, işaretli olarak.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rumuz:
remizler, işaretler.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
tabaka:
derece, kat.
tarz:
biçim, şekil.
teselli:
avunma.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vazifeten:
vazife olarak, vazife
ile.
zat:
kişi, şahıs.
zikir:
anma, bildirme.
ziyade:
çok, fazla.
âciz:
zayıf, güçsüz.
amma:
ama, lakin, ancak.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
belâgat-i mu’cizekârâne:
mu’cize derecesinde üslûp ve
ifade tarzı.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
bilâkis:
aksine, tersine.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i dikkat:
dikkatliler, dik-
kat sahipleri.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan,
bağış.
feylesof:
sapık fikirli, felsefe
ile uğraşan.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
gayet:
son derece.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hengâm:
zaman, sıra.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz
kaldıkları şeyi yapmak.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler,
haber vermeler.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.