Kastamonu Lahikası - page 221

olduğu için genç, ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel
cellâdı başını kesmek için gelebilir.
Eğer o zehirli bal hükmünde olan hevesat-ı gayrimeş-
ruayı terk edip, tılsım-ı Kur’ânî olan iman ve feraizi elde
etmekle ve fevkalâde mukadderat-ı beşer piyangosun-
dan çıkan saadet-i ebediye hazinesi biletini alacağına,
yüz yirmi dört bin enbiya aleyhimüsselâm ile beraber
had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat ve
ehl-i tahkik müttefikan haber veriyorlar ve âsârını göste-
riyorlar.
elhâsıl, gençlik gidecek… sefahatte gitmiş ise, hem
dünyada, hem ahirette binler belâ ve elemler netice ver-
diğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile
gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere veya taşkınlıkla-
rıyla hapishanelere veya sefalethanelere veya manevî
elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini
anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden
ve kabristanlardan sorunuz. elbette hastahanelerin ekse-
riyetle lisan-ı hâlinden, gençlik saikasıyla israfat ve suiis-
timalden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar cevabını işit-
tiğiniz gibi; hapishanelerden dahi ekseriyetle gençlik sai-
kasıyla gayrimeşru dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen
bedbaht gençlerin teessüfatını işiteceksiniz. Ve kabris-
tanda mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp ka-
panan o âlem-i berzahta, ehl-i keşfe’l-kuburun müşahe-
desiyle ve bütün ehl-i hakikatin tasdikıyla ve şahadetle-
riyle, ekser azaplar gençlik suiistimalâtının neticesi oldu-
ğunu bileceksiniz.
K
astamonu
L
âhiKası
| 221 |
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
feraiz:
farzlar.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayrimeşru:
meşru olmayan, di-
ne aykırı, kanunsuz.
had ve hesaba gelmeme:
sayısız
ve sınırsız olma.
harekât:
hareketler, davranışlar.
hevesat-ı gayrimeşrua:
gayri-
meşru hevesler, haram olan arzu
ve istekler.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iman:
inanç, itikat.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
kabristan:
mezarlık.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
meyhâne:
içki satılan ve içilen
yer.
mukadderat-ı beşer:
insanların
başına gelen ve gelecek olan hâ-
diseler.
müşahede:
gözlem.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
müttefikan:
ittifak ederek, hep
beraber, birlikte.
netice:
sonuç.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
saika:
sevk eden, sürükleyen, se-
bep olan.
sefahet:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
sefalethane:
sefalet yeri.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
suiistimalât:
kötü kullanmalar.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
teessüfât:
teessüfler, eseflenme-
ler, üzülmeler.
tılsım-ı Kur’ânî:
Kur’ân’a ait tıl-
sım; Kur’ân’ın gayet tesirli, derin
hakikatleri, sırları.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âlem-i berzah:
ruhların kıya-
mete kadar kalacakları âlem;
kabir âlemi.
aleyhimüsselam:
Allah’ın se-
lamı onların üzerine olsun.
alhâsıl:
hasılı, netice itibariy-
le, kısaca.
asar:
eserler.
azap:
günahlara karşı çekile-
cek ceza, eziyet, işkence.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
belâ:
musibet, sıkıntı.
cellât:
idama mahkûm olan-
ların hükümlerini infaz etme-
ye vazifeli olan adam.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm
vakti.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
ehl-i keşfe’l-kubur:
kabirde-
ki ölülerin hallerini keşfedip
doğru olarak haber veren ev-
liya.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler, Allah’ın dostluğunu
kazananlar, velîlik sıfatını ta-
şıyanlar.
ekser:
pek çok.
ekseriyetle:
daha ziyadesiy-
le, çoklukla, çoğunlukla.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
enin:
inilti, inleme, inleyiş.
1...,211,212,213,214,215,216,217,218,219,220 222,223,224,225,226,227,228,229,230,231,...478
Powered by FlippingBook