Kastamonu Lahikası - page 213

sene evvel tab edilen
Lemaat’
ta gördük. onun da
Mu’ci-
zat-ı Kur’âniye
zeyilleri içine derci pek münasip görüldü.
kahraman tahirî’nin bana getirdiği bir nüsha
Lemaat’
ı
çok kıymettar gördüm. eğer bir nüsha daha o havalide
varsa siz de o parçayı nüshalarınızın ahirine yazarsınız.
zaten
Lemaat
, kendisi de harikadır. ramazan-ı şerifte,
yirmi gün zarfında, nesir bir surette tekellüfsüz, birden
yazılmış. sonra baktık, sehl-i mümteni gibi bir nesr-i
manzum ve bir nazm-ı mensur suretini almış. İçinde bu
parça daha harikadır.
Lemaat
’ta o parçanın serlevhası: “İcaz İle Beyan,
İ’caz-ı kur’ân.”
“Bir zaman rüyada gördüm ki, Ağrı dağı altındayım.
Birden dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı; sarstı
cihanı.”
Bundan tâ “tarz-ı nazar İkidir: Biri zulmettar, diğeri
ziyadar” serlevhasına kadar.
eğer
Lemaat
sizin elinize geçmemişse, o parçayı bu-
radan size göndereceğiz.
Salisen:
Hem lâtif, hem güzel, zarif bir hâdiseyi söyle-
yeceğim. Bu memlekette
Risale-i Nur
’a erkeklerden
ziyade fedakârâne yapışan ihtiyar hanımlar ve ihtiyare
hükmünde masume genç hanımlar, eski zaman sırmalı
ve yaldızlı gelinlik cihazatının içinde kıymettar parçaları
Risale-i Nur
’un eczalarının ciltleri üstüne çekip, bütün ri-
saleler altın yaldızıyla ciltlenmiş gibi bir tarza girdi.
Risale-i
Nur
’un manen güzelliğine ve Hüsrev ve tahirî ve
K
astamonu
L
âhiKası
| 213 |
sir olarak yazılan.
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri.
Ramazan-ı Şerif:
mübarek, şeref-
li Ramazan ayı.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
salisen:
üçüncü olarak.
sehl-i mümteni:
gayet kolay
söylenivermiş ve yazılıvermiş gö-
ründüğü hâlde, benzeri yazılma-
ya kalkışılınca güçlüğü anlaşılan
eserler, taklidi zor olan söz veya
şiirler.
serlevha:
yazıda başlık.
sırma:
ince gümüş tel.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tab:
kitap basma.
tarz:
biçim, şekil.
tarz-ı nazar:
bakış tarzı.
tekellüf:
özenme.
yaldız:
süs.
zarfında:
süresince.
zarif:
inceliği, lâtifliği ile hoşa gi-
den.
zeyil:
ek, bir eserin devamı ola-
rak yazılan kısım.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak, ay-
dınlık.
ziyade:
çok, fazla.
zulmettar:
zulmetli, karanlıklı.
ahir:
son.
âlem:
dünya, cihan; bütün
yaratılmışlar.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cihazat:
çeyizler.
derç:
sokma, içine alma.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
evvel:
önce.
fedakârane:
fedakârca, feda-
kârlıkla.
hâdise:
olay.
harika:
olağanüstü vasıflar
taşıyan ve hayranlık hissi
uyandıran.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
icaz:
az sözle çok mana ifade
etme.
i’caz-ı Kur’an:
Kur’an’ın muci-
zeliği, yüksek ve erişilmez ifa-
desi.
ihtiyare:
yaşlı, ihtiyar kadın.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
latîf:
güzel, hoş.
manen:
mana bakımından,
manaca.
masume:
günahsız, saf, temiz
kız.
mu’cizat-ı
Kur’âniye:
Kur’ân’ın mu’cize olduğunu
anlatan Yirmi Beşinci Söz risa-
lesi.
münasip:
uygun.
nazm-ı mensur:
şiir gibi
ahenkli yazılan.
nesir:
manzum olmayan söz
veya yazı, düz yazı.
nesr-i manzum:
manzum ne-
1...,203,204,205,206,207,208,209,210,211,212 214,215,216,217,218,219,220,221,222,223,...478
Powered by FlippingBook