Kastamonu Lahikası - page 204

98
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Evvela:
seksen küsur sene bir ömr-i manevîyi sizlere
kazandıracak olan Şuhur-i selâse-i Mübarekeyi ve bil-
hassa bu geceki leyle-i regaibi tebrik ediyoruz. sizin
beraatiniz ve manen galebeniz zalimleri şaşırttı; cepheyi,
burada değiştirdiler. düşmanâne taarruzdan vazgeçip,
dostâne hulûl edip, has talebeleri
Risale-i Nur
’un hizme-
tinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale
buluyorlar veya terfien işi çok diğer bir memuriyete veya
diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok va-
kıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.
Saniyen:
Burada, lise mektebine tesirli bir nur girdi. o
da otuz İkinci sözün Birinci Mevkıfı, otuzuncu
lem’a’nın İsm-i Adl ve Hakem nükteleri, tabiat
lem’ası hatimesine kadar,
Ayetü’l-Kübra
’nın “evet, bu
dünya memleketine ve misafirhanesine giren her bir mi-
safir…” diye başlayan Birinci Makamın başından ilham,
vahiy mertebeleri hariç kalıp, tâ on sekizinci Mertebe
olan kâinatın hudûs hakikati, tâ imkâna kadar, yeni hu-
rufla, bir ihtar-ı manevî ile izin verdik. daktilo (el maki-
nesi) ile kendilerine yazdılar. siz de bu dört parçayı bir-
den cilt yapıp, yeni hurufla, ehl-i inkâra on ikilik top gül-
lesi gibi atabilirsiniz.
Ben bu sene çok zaif ve ihtiyar ve âciz bir hâlde bulun-
duğumdan, genç kardeşlerimden manevî muavenetlerini
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
berâet:
temize çıkma; bir dava-
nın neticesinde suçsuz olduğu
anlaşılma.
bilhassa:
özellikle.
cihet:
yön.
dostâne:
dostlukla, dostça.
düşmanâne:
düşmancasına.
ehl-i inkâr:
imansızlar, inkar
edenler.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
gülle:
top mermisi.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
hatime:
son söz, bir eserin sonuç
kısmı.
hudûs:
sonradan meydana gel-
me, yok iken var edilme.
hulûl:
girme, içine sokulma.
huruf:
harfler.
ihtar-ı manevî:
manevî uyarı, bil-
dirim; Cenab-ı Hakkın imana ve
Kur’ân’a ait meselelerde kullarını
uyarması.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insa-
nın kalbine veya zihnine indirilen
mana.
imkân:
var olması ya da yok ol-
ması noktasında zorunlu olma-
ma.
ism-i adl:
Cenab-ı Hakk’ın adalet-
le hükmetme manasındaki ismi.
ism-i hakem:
Cenab-ı Hakk’ın
haklı ile haksızı ayıran ve her işi
hikmete göre yapan anlamında
ismi.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
Leyle-i Regaip:
Regaip Gecesi,
Recep ayının ilk Cuma gecesi.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mektep:
ilim, irfan öğrenilen
yer, okul.
memuriyet:
memurluk.
mertebe:
derece, basamak.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
mevkıf:
durak.
misâfirhâne:
misafirlerin kal-
dığı ev, geçici bekleme yeri.
muavenet:
yardım, yardım-
laşma.
nevi:
çeşit, tür.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nükte:
ince manalı, ancak
dikkatle anlaşılabilen mana
veya söz.
ömr-i manevî:
.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şuhur-i selâse-i mübareke:
mübarek üç aylar; recep, şa-
ban, ramazan.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
talebe:
öğrenci.
terfian:
terfi ederek, rütbesi
yükseltilerek, rütbe alarak.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği
hükümleri, sırları ve hakikat-
leri peygamberlere bildirme-
si.
vakıa:
olay.
zaif:
zayıf.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
| 204 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,194,195,196,197,198,199,200,201,202,203 205,206,207,208,209,210,211,212,213,214,...478
Powered by FlippingBook