Kastamonu Lahikası - page 206

sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda,
binler günahın tehacümünde birtek içtinâb, az bir amel-
le, yüzer günah terkiyle, yüzer vacip işlenmiş olur. Bu
ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan
kaçınmak kastıyla, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli
a’mal-i salihadır.
Risale-i Nur Şakirtleri, bu zamanda, en mühim vazife-
leri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup dav-
ranmak gerektir. Madem, her dakikada, şimdiki tarz-ı
hayat-ı içtimaiyede, yüzer günah insana karşı geliyor; el-
bette takva ile ve niyet-i içtinâb ile yüzer amel-i salih iş-
lenmiş hükmündedir.
Malûmdur ki, bir adamın bir gün-
de harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapa-
maz. Ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalış-
mak lâzım gelirken, şimdi binler tahribatçıya mukabil,
Risale-i Nur
gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve
tesiratı, pek harikadır. eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir
seviyede olsaydı, onun tamirinde mu’cizevari muvaf-
fakıyet ve fütuhat görülecekti.
ezcümle,
hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim
esas olan hürmet ve merhamet, gayet sarsılmış.
Bazı
yerlerde gayet elîm ve bîçare ihtiyarlar, peder ve valide-
ler hakkında dehşetli neticeler veriyor. Cenab-ı Hakka
şükür ki,
Risale-i Nur
, bu müthiş tahribata karşı, girdiği
yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor.
sedd-i zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin
dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah’ın rızasına uygun yapılmış iyi
ve hayırlı işler.
amel:
iş, uygulama, yapma.
amel-i salih:
Allah rızasına uygun
hayırlı iş, dine uygun hareket,
davranış.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
gayet:
son derece.
hârika:
olağanüstü.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hürmet:
saygı.
içtinap:
çekinme, sakınma, uzak
durma.
idare:
döndürme, çevirme, yö-
netme.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
mu’cizevarî:
mu’cize gibi.
mukabil:
karşılık.
mukavemet:
karşı koyma, da-
yanma, direnme.
muvaffakıyet:
başarma, başarılı
olma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mütekabil:
karşılıklı.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nam:
ad.
niyet-i içtinap:
bir şeyden sakın-
ma, çekinme, uzaklaşma için ni-
yetlenme.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
peder:
baba.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
seddi; Zülkarneyn’in Ye’cüc ve
Me’cüc kavminden korunmak is-
teyenler için yaptırdığı çok
büyük ve sağlam set, kale.
sünnet:
Hz. Muhammed’in
(asm) Kur’ân dışında, Müslü-
manlara örnek olan mübarek
söz, fiil ve emirleri, kabulleri
veya takrirleri.
Şakirt:
talebe, öğrenci.
şeriat-ı muhammediye:
Hz.
Muhammed’in (asm) şeriatı;
Hz. Muhammed’in (asm) tarif
ettiği, getirdiği ve bildirdiği
şeriat; İslâm dini.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
takva:
Allah korkusuyla dinin
yasak ettiği şeylerden kaçın-
ma, Allah’ın emirlerini tutup
azabından korunma.
tarz-ı hayat-ı içtimaiye:
ce-
miyet, toplum halinde yaşa-
ma tarzı.
tehacüm:
hücum etme, sal-
dırma.
tesirat:
etkiler, tesirler.
vacip:
dinî bakımdan yapıl-
ması şart olan, kesinlik bakı-
mından farzdan sonra gelen.
valide:
ana, anne.
vazife:
görev.
Ye’cüc, me’cüc:
Kur’ân’da
bahsi geçen, eski çağlarda Or-
ta Asya’da yaşayan ve mede-
niyetleri saldırılarıyla taciz
eden yağmacı ve talancı acı-
masız iki vahşi güruh.
| 206 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,196,197,198,199,200,201,202,203,204,205 207,208,209,210,211,212,213,214,215,216,...478
Powered by FlippingBook