Kastamonu Lahikası - page 203

97
·
Aziz, Sıddık, SebatkârKardeşlerim!
Musibetzedelerin manevî galebesi, beraati; değil yalnız
sizleri ve bizleri, belki bu memleketteki bütün ehl-i imanı
sevindirir bir mahiyettedir. Çünkü,
Risale-i Nur
’un hürri-
yetine meydan açtı. Şimdiye kadar, müsadere tevehhü-
müyle pek çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu on sekiz
senede ve bilhassa buradaki altı senede, risaleleri gizle-
mek hususunda pek çok zahmet çektim ve daima endi-
şe ederek azap çekiyorduk.
Cenab-ı Hakka,
Risale-i Nur
’un hurufatı adedince
hamdüsena ve şükür olsun ki, bu defa manevî galebesiy-
le o zalimâne ve zulmetkârâne perdeyi parçaladı; az bir
zahmetle büyük bir ücret ve geniş bir fütuhata zemin ha-
zırladı. Ve bu iki ay tevakkuf müddeti, aynen hapsimiz
hâdisesi gibi, başka bir tarzda, daha geniş bir dairede
Ri-
sale-i Nur
’un intişarına vesile oldu. sizleri ve bilhassa
musibetzedeleri ve hususan Hafız Mehmed’i tebrik edi-
yoruz ve geçmiş olsun deriz. Bir
Tesettür Risalesi’
yle yüz
adamı yüz gün tevkif eden ve onun gibi yüzer risalelerle
birtek adamı, bir gün tevkif edemeyen bir mahkemeye
hükmedip galebe çalan, sizlerin harika sadâkatiniz ve
fevkalâde ihlâsınız ve sarsılmaz metanetiniz ve kuvvetli
tesanüdünüz olduğunu bizde katiyet kesb etti; şüphemiz
kalmadı. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun, âmin.
ì@í
K
astamonu
L
âhiKası
| 203 |
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
müddet:
süre, zaman.
müsadere:
toplatma, elden alma.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tarz:
biçim, şekil.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
tesettür:
örtünme, gösterilmesi
dinen yasak olan kısımların örtül-
mesi.
tevakkuf:
duraklama, durma.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümitsizliğe
ve korkuya düşme.
tevkif:
tutuklama.
vesile:
aracı, vasıta.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
zalîmâne:
zulmedercesine, za-
limce.
zemin:
yer.
zulümkârâne:
zulüm edercesine.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
berâet:
temize çıkma, suçsuz
olduğu anlaşılma.
bilhassa:
özellikle.
ebeden:
ebedî ve daimî ola-
rak.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
endişe:
kaygı.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
hâdise:
olay.
hamdüsena:
şükür ve övgü.
hârika:
olağanüstü.
hurufat:
harfler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmetme:
hakim olma,
emri altında tutmak.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma,
geleceği düşünerek tedbirli
hareket etme.
intişar:
yayılma, yaygınlaş-
ma, neşrolunma.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kesb:
kazanma.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
1...,193,194,195,196,197,198,199,200,201,202 204,205,206,207,208,209,210,211,212,213,...478
Powered by FlippingBook