İkinci Unsur:
Umur-i kevniyedeki gayptan, haka-
ik-ı İlâhiyedeki gayptan, mazideki gayptan, müstakbelde-
ki gayptan terekküp eden “ilmü’l-guyup”tur.
Üçüncü Menba:
lâfzı cihetiyle pek çok ve usul-i
Arabiyece sahih ve nazar-ı belâgatte müstahsen ve hik-
met-i teşriiyeye münasip pek vâsi vücuh ve ihtimalâtın
şümulünden; ve mana cihetiyle meşarib-i evliya, ezvak-ı
arifîn, mezahib-i salikîn, mesalik-i fukaha, turuk-i mü-
tekellimîn ihatasından; ve ahkâm cihetiyle hakaik-i ah-
val, desatir-i saadet-i dâreyn, vesail-i terbiye, revabıt-ı ha-
yat-ı içtimaiyenin istiabından; ve ilmî cihetiyle ulûm-i
kevniye, ulûm-i İlâhiyeye istiğrakından; ve makasıd cihe-
tiyle muvazenet ve ıttırat ve desatir-i fıtrata mutabakatın-
dan neş’et eden “camiiyet-i harikulâde”dir.
Dördüncü Unsur:
Her asrın derece-i fehim ve
edebine ve her asırdaki tabakatın derece-i istidat ve ka-
biliyetine ifaza-i nur, her bir asırda ve her asırdaki her bir
tabakaya kapısı küşade ve her birisini irza etmekle hâsıl
olan “harikulâde tazeliğiyle ihatası”dır.
Beşinci Menba:
nakil cihetiyle ihbar-ı evvelîn ve a-
hirîn, hakaik-i gayp ve şahadet, serair-i İlâhiye, revabıt-ı
kevniyeye dair hikâyatıdır ki, ne vaki, ne akıl ve mantık
onu kabul etmese de, tekzip edememiş. kütüb-i sabıka-
nın ittifakından musaddıkane, ihtilâfî yerlerde musahhi-
hâne hikâyatından neş’et eden “ihbarat-ı sadıka”sıdır.
irza:
râzı etme, hoşnut etmek.
istiap:
içine alma, kapsama.
istiğrak:
dalma, içine gömülme,
kapılma, derine dalma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kabiliyet:
yetenek.
küşade:
açık, açılmış; açma.
kütüb-i sabıka:
önceki hak kitap-
lar.
lâfız:
söz, kelime.
makasıd:
maksatlar, amaçlar.
mantık:
doğru ve düzenli düşün-
me kabiliyeti.
mazi:
geçmiş zaman.
menba:
kaynak.
mesalik-i fukaha:
fakihler, fıkıh
âlimlerinin tuttukları yol, meslek-
leri.
meşarib-i evliya:
velîlerden olan
kimselerin meşrepleri, evliyanın
hizmet tarzları, evliyanın meslek-
leri.
mezahib-i salikîn:
müritlerin, tari-
kate girenlerin usulleri.
musaddıkane:
doğrulayarak, tas-
dik ederek, onaylayarak.
musahhihâne:
tashih ederek,
yanlışları düzelterek.
mutabakat:
uygunluk, uyuşma.
muvazenet:
dengelilik.
münasip:
uygun.
müstahsen:
herkesin güzel bulup
beğendiği, beğenilmiş, güzel, mak-
bul.
müstakbel:
gelecek zaman.
nakil:
aktaran.
nazar-ı belâgat:
sözü yerinde ve
güzel söyleme sanatı olan belâgat
bakımından.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
oluşmak.
revabıt-ı hayat-ı içtimaiye:
sos-
yal hayatın bağları.
revabıt-ı kevniye:
kevnî irtibatlar,
kâinatla olan irtibatlar, bağlar.
sahih:
doğru.
serair-i ‹lâhiye:
‹lâhî sırlar.
şümul:
içine alma, kaplama.
tabakat:
tabakalar, düzeyler.
tekzip etmek:
yalanlamak.
terekküp :
karışıp birleşme.
turuk-i mütekellimîn:
kelâmcıla-
rın takip ettikleri yollar.
ulûm-i ‹lâhiye:
‹lâhî ilimler.
umur-i kevniye:
kâinatla ilgili iş-
ler; oluşla ilgili ‹lâhî emirler.
unsur:
madde.
usul-i arabiye:
Arapça lisanına ait
kaideler, kurallar.
vaki:
vuku bulan, olan.
vâsi:
geniş, engin, bol.
vesail-i terbiye:
terbiye edici se-
bepler vesileler.
vücuh:
yönler.
ahkâm:
hükümler, buyruklar.
camiiyet-i harikulâde:
görül-
medik derecede çok özellikleri
ve manaları bir arada toplayış,
içine alış.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
derece-i fehim:
anlayış, kav-
rayış derecesi.
derece-i istidat:
yeteneklilik
seviyesi; anlayışlılık derecesi.
desatir-i fıtrat:
yaratılışa ko-
nulan düsturlar, kurallar.
desatir-i saadet-i dâreyn:
dünya ve ahiret mutluluğunu
elde etmenin düsturları, kural-
ları.
edep:
terbiye.
ezvak-ı arifîn:
çok irfanlı, bilgi
sahiplerinin aldığı zevkler.
gayp:
görünmeyen, fakat var-
lığı kesin olan ve mahiyeti Al-
lah tarafından bilinen başka
âlemler, manevî âlem.
hakaik-ı ahval:
hâller, durum-
lar, oluşlardaki gerçekler.
hakaik-ı gayp ve şahadet:
gizli ve açık olan, bilinen ve bi-
linmeyen gerçekler.
hakaik-ı ‹lâhiye:
Allah’ın
Kur’ân’da açıklamış olduğu ha-
kikatler.
harikulâde:
olağanüstü.
hâsıl:
sonuç, netice.
hikâyat:
hikâyeler.
hikmet-i teşriiye:
kanun bi-
lim, şeriata uygun kanun yap-
ma ilmi.
ıttırat:
düzgün, birbirine uy-
gun tarzda olma.
ifaza-i nur:
nurla feyizlendir-
me, nur dağıtma ve akıtma.
ihata:
kuşatma, kapsama.
ihbarat-ı sadıka:
doğru haber-
ler.
ihbar-ı evvelîn ve ahirîn:
geçmiş
ve
gelecekten
haberler.
ihtilâfî:
farklılık olan.
ihtimalât:
ihtimaller, olması
mümkün olan şeyler.
ilmü’l-guyup:
Ezelden ebede
kadar olmuş ve olacak her şe-
yi kuşatan Cenab-ı Hakkın ilmi.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 547 |
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî