Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 550

öyle bir kavim ne sefih olabilir, ne de en fena yolu en iyi
yola tercih eder. demek ki, ıztırarî olarak tarik-ı evvel-
den kat’iyen âciz düşüp, ikinci yola sülûk etmiştir.
Sual:
Belki muaraza mümkündür; lâkin edilmedi?
Cevap:
eğer mümkün olsa idi, herkesin damarına
dokunduğu için bazı nâs teşebbüs edecekti. eğer teşeb-
büs olsa idi, şiddet-i ihtiyaç için işleyeceklerdi. eğer işle-
se idiler, zuhurun kesret-i esbabı ve şiddet-i rağbet için
tezahür edecekti. eğer tezahür etse idi, her mezhebi ilti-
zam ve müdafaa edecek bir kısım insan bulunması için
onun dahi mültezim ve mutaassıpları bulunacaktı. eğer
çendan taassupla da olsa müdafileri bulunsa idi, mesele
mühim olduğu için iştihar edecekti. eğer iştihar etse idi,
pek nahoş şeyleri –Müseylime’nin hezeyanatı gibi– nak-
leden tevarih, onları da nakledecekti. demek muaraza
mümkün olmamış, onun için edilmemiş. öyle ise mu’ciz-
dir. Çünkü kelâmullahtır.
S?W
âciz:
güçsüz.
çendan:
gerçi.
fena:
kötü.
hezeyanat:
saçma sapan konuş-
malar, saçmalamalar.
ıztırarî:
mecburî, zorunlu.
iltizam:
taraftar olma, gerekli bul-
ma.
iştihar etmek:
meşhur olmak, ta-
nınmak, ün salmak.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin olarak.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
kesret-i esbap:
sebeplerin çok ol-
ması.
lâkin:
ama, fakat.
mesele:
konu, sorun.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
mu’ciz:
insanı âciz bırakan iş,
aynısını yapmakta başkalarını
acze düşüren, kimsenin yapa-
mayacağı yolda olan.
muaraza:
sözle karşılıklı mü-
cadele, söz mücadelesi.
mutaassıp:
bir meseleyi mü-
dafaada ifrata varan, körü kö-
rüne bir fikre bağlı olan, bağ-
naz.
müdafaa etmek:
savunmak,
korumak.
müdafi:
müdafaa eden, savu-
nan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mültezim:
tutan, destekleyen.
mümkün:
imkân dâhilinde.
nahoş:
güzel olmayan, çirkin.
nakletmek:
aktarmak.
nâs:
insanlar.
sual:
soru.
sülûk etmek:
bir yolu takip
etmek.
şiddet-i ihtiyaç:
şiddetli ge-
reklilik durumu.
şiddet-i rağbet:
aşırı istekli ol-
ma durumu.
taassup:
birine taraftarlık et-
me; fanatiklik.
tarik-ı evvel:
önceki yol.
tercih etmek:
seçmek, be-
ğenmek.
teşebbüs etmek:
bir işi yap-
mak için harekete geçmek.
teşebbüs:
bir işi yapmak için
harekete geçme.
tevarih:
tarihler.
tezahür etmek:
görünmek,
belirmek, ortaya çıkmak.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
zuhur:
açığa çıkma.
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
n
-n
eBî
| 550 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,540,541,542,543,544,545,546,547,548,549 551,552,553,554,555,556,557,558,559,560,...790
Powered by FlippingBook