“Bakınız, bu dabbetülarz, dehşetli hücum ve gürültüsü
ve bağırmasıyla ve tünel deliğinden çıkıp hücum ettiği
dakikada geçeceği yolda bir metre yakınlıkta o çocuk du-
ruyor. o dabbetülarz tehdidiyle ve hücumunun tahakkü-
mü ile bağırarak tehdit ediyor. ‘Bana rast gelenlerin vay
hâline!’ dediği hâlde; o masum, yolunda duruyor, mü-
kemmel bir hürriyet ve harika bir cesaret ve kahraman-
lıkla, beş para onun tehdidine ehemmiyet vermiyor. Bu
dabbetülarzın hücumunu istihfaf ediyor ve kahramancık-
lığıyla diyor: ‘ey şimendifer! sen, ra’d ve gök gürültüsü
gibi bağırmanla beni korkutamazsın. sebat ve metaneti-
nin lisan-ı hâliyle güya der: ‘ey şimendifer, sen bir niza-
mın esirisin. senin gem’in, senin dizginin seni gezdire-
nin elindedir. senin bana tecavüz etmen haddin değil.
Beni istibdadın altına alamazsın. Haydi yolunda git, ku-
mandanının izniyle yolundan geç.’”
İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene
sonra fenlere çalışan kardeşlerim! Bu masum çocuğun
yerinde, rüstem-i İranî ve Herkül-i Yunanî o acib kahra-
manlıklarıyla beraber, tayy-ı zaman ederek o çocuk ye-
rinde burada bulunduklarını farz ediniz. onların zama-
nında şimendifer olmadığı için, elbette şimendiferin bir
intizam ile hareket ettiğine bir itikatları olmayacak. Bir-
den bu tünel deliğinden, başında ateş, nefesi gök gü-
rültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu hâlde bir-
den çıkan şimendiferin dehşetli tehdit hücumuyla rüs-
tem ve Herkül tarafına koşmasına karşı, o iki kahraman
ne kadar korkacaklar, ne kadar kaçacaklar!.. o harika
eksiksiz.
nizam:
kaide, kanun.
ra’d:
gök gürlemesi, gök gürültü-
sü.
rast gelmek:
karşılaşmak, karşı
gelmek.
rüstem:
şark edebiyatında kuv-
vet ve cesaret timsali olarak şöh-
ret bulan Zalo€lu Rüstem, ‹ran’ın
ünlü kahramanı.
rüstem-i ‹ranî:
şark edebiyatında
kuvvet ve cesaret timsali olarak
şöhret bulan Zalo€lu Rüstem,
‹ran’ın ünlü kahramanı.
sebat:
yerinde durma, kımıldama-
ma.
şimendifer:
demir yolunda çalışan
vasıta, tren.
tahakküm:
zorbalık etme.
tayy-ı zaman:
zamanı aşma, za-
manı atlarcasına geçme.
tecavüz etmek:
saldırmak.
tehdit:
gözünü korkutma, gözda-
€ı.
tehdit etmek:
korku vermek, göz-
da€ı vermek.
tünel:
bir yandan öteki yana geçe-
bilmek için yer altında açılan yol
ve geçit.
acip:
hayrette bırakan.
berk:
şimşek.
cesaret:
cesurluk, yi€itlik.
dabbetülarz:
yerden çıkan
dehşetli mahlûk.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dizgin:
binek hayvanlarının
a€zına geçirilen gemin iki ucu-
na ba€lanan ve hayvan idare
etmeye yarayan kayış.
ehemmiyet:
önem, kıymet,
de€er.
elbette:
şüphesiz.
esir:
tutsak.
farz etmek:
kabul etmek, dü-
şünmek.
fen:
ilim.
gem:
zaptetmek ve istenilen
yere çevirmek için atın a€zına
takılan demir alet.
güya:
sanki.
had:
yetki; yeterlilik.
harika:
ola€anüstü.
Herkül:
cesaret ve kuvvetiyle
efsaneleşmiş Yunan mitolojisi
kahramanı.
Herkül-i Yunanî:
cesaret ve
kuvvetiyle efsaneleşmiş Yu-
nan mitolojisi kahramanı.
hücum:
saldırma, saldırı.
hücum etmek:
saldırmak.
hürriyet:
özgürlük, yerden çı-
kan dehşetli mahlûk.
intizam:
kanun, kural, düzen.
istibdat:
tazyik, baskı.
istihfaf etmek:
önemseme-
mek; alay etmek.
itikat:
inanç.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
masum:
günahsız, suçsuz, kü-
çük çocuk; saf, temiz.
metanet:
kavilik, metinlik.
mükemmel:
noksansız, tam,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 359 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe