Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 366

Misafir dedi:
“öyle ise çoğunuzun bir eli olmamak lâzım gelir.”
Hane sahibi dedi:
“Ben elli yaşına girdim, bütün ömrümde bir tek el ke-
sildiğini gördüm.”
Misafir taaccüp etti, dedi ki:
“Memleketimizde her gün elli adamı hırsızlık ettikleri
için hapse sokuyoruz. sizin buradaki adaletinizin yüzde
biri kadar tesiri olmuyor.”
Hane sahibi dedi:
“siz büyük bir hakikatten ve acip ve kuvvetli bir sırdan
gaflet etmişsiniz, terk etmişsiniz. onun için adaletin ha-
kikatini kaybediyorsunuz. Maslahat-ı beşeriye yerine,
adalet perdesi altında garazlar, zalimâne ve tarafgirâne
cereyanlar müdahale eder, hükümlerin tesirini kırar. o
hakikatin sırrı budur:
“Bizde, bir hırsız elini başkasının malına uzattığı daki-
kada, hadd-i şer’înin icrasını tahattur eder, Arş-ı İlâhîden
nazil olan emir hatırına gelir. İmanın hassası ile, kalbin
kulağı ile, kelâm-ı ezelîden gelen ve hırsız elinin idamına
hükmeden
(1)
Én
ª o
¡n
j p
ó r
jn
G Gƒ o
©n
`£r
bÉn
a o
án
bp
QÉ° s
ùdGn
h o
¥p
QÉ° s
ùdn
G
ayetini his-
sedip işitir gibi, iman ve itikadı heyecana ve hissiyat-ı
ulviyesi harekete gelir. ruhun etrafından, vicdanın derin
yerlerinden, o sirkat meyelânına hücum gibi bir hâlet-i
ruhiye hâsıl olur. nefis ve hevesten gelen meyelân
acip:
hayret veren, hayrette bıra-
kan.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
arş-ı ‹lâhî:
‹lâhî makam.
ayet:
Kur’ân’ın surelerini oluşturan
‹lâhî söz.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset hare-
keti.
emir:
buyruk.
gaflet etmek:
ihmal etmek,
umursamamak.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hadd-i şer’î:
şeriatça bir kısım suç-
lara verilen ceza.
hakikat:
asıl, öz; gerçek.
hâlet-i ruhiye:
insanın ruh hâli,
psikolojik durum, insanın manevî
hâli, iç durumu.
hane:
ev.
hâsıl olmak:
meydana gelmek,
ortaya çıkmak.
heves:
nefsin hoşuna giden gelip
geçici istek.
hissetmek:
duymak.
hissiyat-ı ulviye:
yüce duygular.
hücum:
saldırı.
hükmeden:
karar veren.
hüküm:
verilen karar.
icra:
verilen bir hükmü yerine ge-
tirme.
iman:
‹slâm'ın gerekli olan esasla-
rına inanma, Allah’a inanma.
imanın hassası:
imanlı olmanın
verdi€i özellik, keyfiyet.
itikat:
Allah’a olan ba€lılık, kesin
inanış.
kelâm-ı ezelî:
ezelî söz, varlı€ına
başlangıç olmayan Allah’ın sözü;
Kur’ân-ı Kerîm ayetleri.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
maslahat-ı beşeriye:
insanlı€ın
faydası.
meyelân:
meyletme; taraftar-
lık.
misafir:
konuk, mihman.
müdahale etmek:
karışmak,
el atmak, araya girmek.
nazil olan:
nüzul eden, yukarı-
dan aşa€ıya inen.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü€e
sevk eden, şehevî istekleri
kamçılayıp hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
ruh:
insandaki dirilik kayna€ı,
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
sır:
bir şeyin veya işin dikkat,
tecrübe, yetenek ve tecrübe
ile anlaşılabilen en zor ve en
ince yanı, insanın aklının erişe-
medi€i ‹lâhî hikmet.
sirkat:
hırsızlık, çalma.
taaccüp etmek:
hayret et-
mek, şaşakalmak, şaşırmak.
tahattur etmek:
hatırlamak,
hatıra getirmek.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına,
bir tarafı destekleyerek.
terk etmek:
bırakmak, vaz-
geçmek.
tesir:
etki.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zalimâne:
zulmeder surette,
zalimce.
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
| 366 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Hırsız erkeğin ve hırsız kadının ellerini kesin! (Mâide Suresi: 38.)
1...,356,357,358,359,360,361,362,363,364,365 367,368,369,370,371,372,373,374,375,376,...790
Powered by FlippingBook