garazlar, bir cani yüzünden bir kasabayı harap etti. risa-
le-i nur bu hakikati bazı mecmua ve müdafaatında ispat
ettiği için onlara havale ediyorum.
İşte, beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-i esasîsi-
ne karşı, Arş-ı Azamdan gelen kur’ân-ı Mu’cizülbe-
yan’daki bu gelen kanun-i esasîyi buldum. o kanunu da
şu ayet ifade ediyor:
¢m
ùr
Øn
f p
ô r
«n
¨p
H É° k
ùr
Øn
f n
?n
àn
b r
øn
e@
(1)
i '
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RG n
h o
Qp
õn
J n
’n
h
(2)
É k
©«` /
ªn
L¢n
SÉ s
ædG n
?n
àn
b Én
ªs
`fn
Én
µn
a ¢p
V r
Qn
’r
G?p
a m
OÉn
°ùn
a r
hn
G
Yani, bu iki ayet bu esası ders veriyor ki: “
Bir adamın
cinayetiyle başkaları mes’ul olmaz. Hem bir masum rıza-
sı olmadan bütün insana da feda edilmez. kendi ihtiya-
rıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir
şehadettir ki, o başka meseledir
” diye hakikî adalet-i be-
şeriyeyi tesis ediyor. Bunun tafsilâtını da risale-i nur’a
havale ediyorum.
ikinci Sual
: sen eskide Şarktaki bedevî aşairde seya-
hat ettiğin vakit onları medeniyet ve terakkiyata çok teş-
vik ediyordun. neden kırk seneye yakındır medeniyet-i
hâzıradan “
mim
”siz diyerek hayat-ı içtimaiyeden çekil-
din, inzivaya sokuldun?
elcevap
: Medeniyet-i hâzıra-i garbiye, semavî kanun-
i esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için, seyyiatı ha-
senatına, hataları, zararları faydalarına racih geldi. Me-
deniyetteki maksud-i hakikî olan istirahat-i umumiye ve
saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu. İktisat, kanaat yerine
israf ve sefahat; ve sa’y ve hizmet yerine tembellik
retmek, ısmarlamak.
hayat-ı içtimaiye:
toplum hayatı.
ifade etmek:
anlatmak, açıkla-
mak.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
iktisat:
tutumlu olma; aşırı dav-
ranmama, her hususta ölçülü ol-
ma.
inziva:
dünya işlerinden el etek
çekip yalnızlı€a çekilme.
ispat etmek:
do€ruyu delillerle
göstermek.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
istirahat-i umumiye:
toplumun
huzuru, rahatı.
kanaat:
elindekiyle yetinme.
kanun-i esasî:
ana prensipler, ana
esaslar, ana kanun; anayasa.
kasaba:
şehirden küçük, köyden
büyük yerleşimmerkezi.
kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
Açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
maksud-i hakikî:
gerçek asıl mak-
sat, amaç.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsız.
mecmua:
kitap.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
medeniyet-i hâzıra:
şimdiki me-
deniyet.
medeniyet-i hâzıra-i garbiye:
şimdiki Batı medeniyeti.
mes’ul:
hesap vermeye mecbur
olan, sorumlu.
mesele:
konu.
mim’siz “mim”siz medeniyet:
de-
naet, alçaklık.
muhalif:
zıt.
müdafaat:
savunma yazısı.
racih:
üstün.
rıza:
razı olma, kabul etme.
sa’y:
çalışma, emek sarf etme.
saadet-i hayat-ı dünyeviye:
dün-
ya hayatı mutlulu€u.
sefahat:
akılsızlık ederek, sonunu
düşünmeden nefsî istek ve arzula-
ra boyun e€erek aşırı harcama
yapma.
semavî:
Allah tarafından olan, ‹lâ-
hî.
seyahat:
yolculuk.
seyyiat:
fenalıklar, kötülükler.
siyaset:
hükümet etme.
şark:
do€u.
şehadet:
şehitlik, şehit olma.
tafsilât:
açıklamalar, izahlar.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
tesis etmek:
kurmak, meydana
getirmek.
teşvik etmek:
isteklendirmek,
gayrete getirmek.
vakit:
zaman, an.
arş-ı azam:
Cenab-ı Hakkın
kudret ve saltanatının en bü-
yük dairesi.
aşair:
aşiretler, kabileler, oy-
maklar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bedevî:
gelişmemiş ilkel tarz-
da yaşayan.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
cani:
cinayet işlemiş kimse.
cinayet:
adam öldürme; bu
derecede a€ır suç.
esas:
asıl, temel.
eskide:
önce, önceleri.
feda etmek:
gözden çıkar-
mak; u€runa vermek.
fedakârlık:
kendini hiçe saya-
rak feda etmek.
fesat:
bozgunculuk.
gaddar:
zulüm, haksızlık, mer-
hametsizlik eden.
garaz:
düşmanca niyet, kin.
günahkâr:
günah işleyen.
hakikî adalet-i beşeriye:
in-
sanlı€ın gerçek adaleti.
harap:
viran; alt üst.
hasenat:
iyilik.
hata:
kusur.
havale etmek:
bir işin yapıl-
ması ve sorumlulu€unu dev-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 373 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 164.)
2.
Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları
öldürmüş gibidir. (Mâide Suresi: 32.)