sineler,
(1)
n
ón
Ln
h s
ón
Ln
h n
Ön
?n
W r
øn
e
hakikatince, buluyorlar. Bu
sefer ziya kardeşimizin getirdiği otuz dört adet
Sözler
kapışıldı.
Asa-yı mûsa
’lar Ankara’ya ve Anadolu’nun
muhtelif yerlerine dağılıyor...
risale-i nur’un perde arkasındaki parlaklığını görme-
yenler dahi ona taraftardırlar. risale-i nur’un Medrese-
tüzzehra’sı Anadolu çapında ve âlem-i İslâm ölçüsünde
genişleyeceğini; risale-i nur’un hakikatinin yüksekliğin-
den ve dikkat ve tefekkürle okuyan mü’minlerin ve ehl-i
ilmin arasında vücuda gelen sarsılmaz uhuvvet ve kar-
deşlikten anlıyoruz. Medresetüzzehra’nın bu muazzam
faaliyetleri, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan İlâhî
ve muazzam neşir gibi sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gös-
terişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cere-
yan etmektedir. Fıtraten acul olan insanoğlu, âlemde hâ-
kim olan kanun-i İlâhîyi düşünmeyerek, her meselenin
istediği vakitte hallolmasını istiyor; küçük dairelerdeki va-
zifelerini atlayıp, büyük dairelere sapıyor.
tohumları atılmış ve sümbül vaktine gelmiş olan risa-
le-i nur’un yetiştirdiği hakikî imanlı zatlar, inşaallah, ya-
kın zamanda âlem-i İslâm’a birer numune-i imtisal olup
nur-i hidayeti göstereceklerdir.
Ankara üniversitesi nur talebeleri namına Abdullah
[
tarihçe-i Hayat
, s. 987. Yeni Asya neşriyat, 2008]
Œœ
acul:
çok aceleci, sabırsız.
adet:
tane.
âlem:
cihan.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyası.
cereyan etmek:
yayılmak.
dahi:
bile.
dikkat:
ehemmiyet ve kıymet
verme.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri ilimle u€-
raşanlar.
faaliyet:
hareket.
fıtraten:
yaratılıştan, yapı olarak.
gayret:
çaba.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
hükmedici.
hallolmak:
neticelenmek.
‹lâhî:
Allah’a ait.
inşaallah:
Allah isterse, Allah diler-
se, Allah’ın emri olursa, Allah izin
verirse manalarında kullanılan bir
dua.
kanun-i ‹lâhî:
‹lâhî irade, ‹lâhî ka-
nun.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın Do€uda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif etti€i, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte
okutulmasını düşündü€ü üni-
versitenin Risale-i Nur’un hiz-
met metodu şeklinde tezahü-
rü.
muazzam:
ehemmiyetli,
önemli; muhteşem.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mü’min:
iman eden, inanan;
Müslüman.
mütevazi:
gösterişsiz.
namına:
adına.
neşir:
da€ıtma, yayma.
numune-i imtisal:
misal alın-
ması gereken örnek.
nur Talebesi:
Risale-i Nurları
okuyan, bu hakikatleri yaşa-
mayı ve yaymayı hayatının
gayesi bilen Müslüman.
nur-i hidayet:
iman yolunu
gösteren ışık.
sefer:
defa, kere.
sine:
gönül, kalb.
şaşaa:
gösteriş, debdebe.
tefekkür:
mantık kaidelerine
uygun bir şekilde düşünme, fi-
kir geliştirme.
uhuvvet:
samimî dostluk,
ba€lılık, sadâkat.
vazife:
ödev, iş, görev.
vücuda gelmek:
meydana ge-
len, oluşan.
zat:
kişi.
zemin yüzü:
yeryüzü; dünya.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlak-
lık.
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
| 380 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Kim bir şeyi ister ve gayret gösterirse, istediğini elde eder.