Heyhat! Bunların neresinde millete muhabbet ve mil-
let için hamiyet?
esefa! Hey’et-i içtimaiyeyi faaliyet ve harekete götü-
ren çok ukde-i hayatiyelerden, bizde inkişafa başlayan
yalnız fikr-i edebiyat, bahusus şairâne, müfritâne, edep-
şikenâne, hodpesendâne olan fikr-i hiciv ve arzu-i tahkir-
dir…
(1)
Ék
°†r
©n
H r
ºo
µ°o
†r
©n
H r
Ön
àr
¨n
j n
’n
h
te’dib-i hakikîye karşı edepsiz-
liktir ki, birbirine saldırıyor. Fakat, millete ve İslâmiyet’e
karşı olan tarizat-ı zımniyelerini o kâselislerin yüzlerine
çarpmakla beraber, onlar birbirine karşı dinsizcesine hi-
civ ve terzilleri ise, kim bilir belki müstahaktırlar düşü-
nüp, deyip geçmek ile iktifa ederiz.
Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine fazla ce-
haletten ziyade, nur-i kalb ile müterafık olmayan fazla
zekâvet-i betra tesir etmiştir. Bence en müthiş maraz,
asabîliktir. zira her şeyi haddinden geçirmekle aksülamel
yaptırır.
ey birader, âlem-i Hristiyanın rüçhanına sebebiyet ve-
ren ihtiyarlaşmış olan esbaba tekabül edecek, genç, dinç
esbap, bizde inkişafa başlamıştır; başka kitapta tafsil et-
mişim.
BirHikâye
Bundan on sene evvel
(2)
tiflis’e gittim. Şeyh san’an
tepesine çıktım. dikkatle temaşa ediyordum. Bir rus
yanıma geldi.
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
âlem-i Hristiyan:
Hristiyan dünya-
sı.
arzu-i tahkir:
aşağılama isteği.
asabîlik:
sinirlilik, öfkeli olmak.
bahusus:
özellikle, bilhassa.
birader:
kardeş; dost.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olma.
dinsizcesine:
dini ölçüleri dikkate
almadan.
edepsizlik:
edepten mahrum oluş.
edepşikenâne:
edep, hayâ perde-
sini yırtarcasına.
esbap:
nedenler, sebepler, vasıta-
lar.
esefa:
eyvah, yazık!.
faaliyet:
aktivite, etkinlik, canlılık.
fikr-i edebiyat:
edebiyat fikri.
fikr-i hiciv:
birilerini sözle taşlama
düşüncesi.
gıybet etmek:
hazırda olmayan
birisinin aleyhinde konuşmak, kö-
tülemek, dedikodu yapmak.
had:
sınır, hudut.
heyet-i içtimaiye:
sosyal toplu-
luk, toplum.
hiciv:
yerme, yergi, eleştiri, alay.
hodpesendâne:
kendini beğen-
mişçesine.
ihtiyarlaşmış:
eskimiş.
iktifa etmek:
yetinmek, yeterli
bulmak.
inkişaf:
açığa çıkma, meydana
çıkma; gelişme; keşfolunma.
inkişaf:
açığa çıkmak, meydana
çıkmak; gelişmek.
kâselis:
çanak yalayıcı; dalkavuk-
luk, alçak huylu kimse.
maraz:
hastalık, zararlı olan şey.
milâdî:
Hz. İsa’nın doğumunu baş-
langıç alan takvim.
müfritâne:
aşırı derecede, aşırı
olarak.
müstahak:
hak etmiş; lâyık.
müterafık:
beraber, bir arada.
müthiş:
dehşet veren, ürküten.
nur-i kalb:
kalb nuru, kalbi aydın-
latan ışık; iman.
perişaniyet:
perişanlık, acınacak
durumda oluş.
rumî:
Osmanlı devletinde malî iş-
lerde kullanılan güneş takvimi.
rus:
Rus halkından olan.
rüçhan:
üstünlük, üstün olmak.
sebebiyet vermek:
sebep olmak,
icap ettirmek, gerektirmek.
şairâne:
şairce, şair gibi.
tab:
kitap basma, kitap baskı-
sı.
tafsil etmek:
etraflıca bildir-
mek, açıklamak.
tarizat-ı zımniye:
örtülü do-
kunmalar.
te’dib-i hakikî:
gerçek terbiye
ve ikaz, sakındırma.
tekabül etmek:
karşılamak,
yerini tutmak.
temaşa etmek:
bakmak, ba-
kıp seyretmek.
terzil:
rezil etme, itibarını dü-
şürme.
tesir:
etki.
ukde-i hayatiye:
hayat düğü-
mü, hayatla ilgili çözümü ge-
ren dert.
zannetmek:
sanmak, kesin
olarak bilmeksizin ihtimalle
hükmetmek.
zekâvet-i betra:
kısır zekâ.
zira:
çünkü.
ziyade:
çok.
d
evaü
’
l
-Y
eis
| 388 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Birbirinizi gıybet etmeyin. (Hucurat Suresi: 12.)
2.
Bu kitabın birinci tab’ından yedi sene geçmiştir. Demek on sene evvel, yani Rumî 1326
(Milâdî 1910) senesinde.