bütün sanayiinin maderi olan demir madeni, kesret ile
içinde bulunduğundan, o demir, medeniyetlerine öyle bir
silâh-ı kuvvet vermiştir ki, dünyanın bütün enkaz-ı mede-
niyetlerini gasp ve garat edip gayet ağır bastı, mizan-ı
zeminin muvazenetini bozdu.
Hem de her şeyi geç almak, geç bırakmak şanından
olan bürudet-i mutedilâne, sa’ylerine sebat ve metanet
verip, medeniyetlerini idame etmiştir. Hem de ilme isti-
nat ile devletlerinin teşekkülü, mütekabil kuvvetlerinin te-
sadümü, gaddarâne istibdatlarının iz’acatı, engizisyonâ-
ne taassuplarının aksülamel yapan tazyikatı, mütevazi
unsurlarının rekabetle müsabakatı, Avrupalıların istidat-
larını inkişaf ettirip, mezâyâ ve fikr-i milliyeti uyandırdı.
İkinciSebep:
nokta-i istinattır. evet her bir Hristiyan
başını kaldırıp, müteselsil ve mütedâhil maksatların biri-
ne el atsa, arkasına bakar ki, istinat edecek, kuvve-i ma-
neviyesine daima imdat edip hayat verecek, gayet kavi
bir nokta-i istinat görür. Hatta en ağır ve büyük işlere
karşı mübarezeye kendinde kuvvet bulur.
İşte o nokta-i istinat, her taraftan ellerini uzatan din-
daşlarının uruk-i hayatına kuvvet vermeye ve İslâmların
en can alacak damarlarını kesmeye, her vakit amade ve
dessas, medenî engizisyon taassubu ile, maddiyyunun
dinsizliği ile yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesi ile
mest-i gurur olmuş bir müsellâh kitlenin kışlası veya bü-
yük bir kilisesi olan Avrupa’nın medeniyetidir.
lı.
kesret:
çokluk, bolluk, fazlalık, zi-
yadelik.
kışla:
askerlerin topluca barındığı
büyük yapı.
kilise:
Hristiyanların mabedi, Hris-
tiyanların ibadet ettiği bina.
kuvve-i maneviye:
manevî kuv-
vet.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, maddeci-
ler, materyalistler.
mader:
bir şeyi doğuran, bir şeyin
çıktığı yer.
maksat:
varılmak istenen nokta.
medenî:
uygar, modern.
medeniyet:
ilim, teknik, sanayi ve
ticaretin nimetlerinden gerçek an-
lamda yararlanarak, bolluk, gü-
venlik ve rahatlık içinde yaşayış;
şehirlilik, uygarlık.
mest-i gurur:
gurur sarhoşu.
metanet:
dayanıklılık; sebat, gay-
ret.
mezâyâ:
meziyetler, üstünlük va-
sıfları.
mizan-ı zemin:
yeryüzünün den-
geli durumu.
muvazenet:
dengelenme, denk-
lik; denge.
mübareze:
dövüşmek, vuruşmak,
çatışmak.
müsabakat:
yarış, yarışma.
müsellâh:
silâhlanmış.
mütedâhil:
birbirine geçen, birbiri-
ne geçmiş, karışmış.
mütekabil:
karşılıklı.
müteselsil:
teselsül eden, birbiri-
nin ardından gelen, zincirleme.
mütevazi:
yan yana, beraber, bir-
likte olan; birbirine muvazi, paralel
olan.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
rekabet:
yarış, çekişme.
sa’y:
iş görme, emek sarf etme.
sanayi:
ham maddeleri işleyerek
mamul madde hâline sokmak için
uygulanan fiil ve vasıtaların bütü-
nü, endüstri.
sebat:
kararlı olma, azimlilik.
silâh-ı kuvvet:
güç silâhı.
şan:
keyfiyet, durum, mahiyet.
taassup:
körü körüne bağlılık, ba-
tılda ısrar etmek.
tazyikat:
tazyikler, baskılar, zorla-
malar, sıkıştırmalar.
tesadüm:
çarpışma, tokuşma, vu-
ruşma.
teşekkül:
kurulma, kuruluş.
unsur:
bir toplumu meydana geti-
ren zümrelerden her biri.
uruk-i hayat:
hayat damarı.
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
amade:
hazır, hazırlanmış;
emir bekleyen, emre hazır.
bürudet-i mutedilâne:
ılıklık,
orta şiddetteki soğuklar.
daima:
sürekli, her zaman.
dessas:
aldatıcı, hileci.
dindaş:
aynı dinden olanlar.
engizisyon:
Hristiyanlıktan
uzaklaşan veya dinî esaslara
aykırı davranan kimseleri ce-
zalandırmak için kurulan Kato-
lik kilisesi mahkemeleri.
engizisyonâne:
kilisenin engi-
zisyon denilen işkenceci mah-
kemeleri gibi.
enkaz-ı medeniyet:
yıkılıp gi-
den eski medeniyetten geride
kalanlar.
fikr-i milliyet:
milliyetçilik.
gaddarâne:
zalimce, gaddar-
ca, merhametsizce.
galebe:
galip gelme.
garat etmek:
yağmalamak.
gasp:
başkasına ait olan bir şe-
yi zorla ele geçirmek, zaptet-
mek.
gayet:
son derece.
idame ettirmek:
devam ettir-
mek, sürdürmek.
imdat:
yardım.
inkişaf etmek:
açığa çıkmak,
meydana çıkmak; gelişmek.
islâmlar:
Müslümanlar.
istibdat:
baskı, baskıcı yöne-
tim, uyruklarına hiç bir hak ve
özgürlük tanımayan sınırsız
monarşi, despotluk, despo-
tizm.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinat:
dayanma; güvenme,
itimat etme.
iz’acat:
can sıkmalar, rahatsız
etmeler.
kavi:
kuvvetli, güçlü, dayanık-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 385 |
d
evaü
’
l
-Y
eis