iman hizmetinde daima muvaffak eyle. ona sıhhat ve
afiyetler, uzun ömürler ihsan eyle” diye dua ediyoruz.
evet, üstadımız Hazretleri! risale-i nur’u dikkat ve te-
fekkürle okumak nimet-i uzmasına nail olan biz bir kısım
üniversite gençliği, bir hüsnüzan veya bir tahmin ile de-
ğil, tahkikî ve tetkikî bir surette sarsılmaz ve sarsılmaya-
cak olan ilmelyakin bir kuvvet-i imaniye ile inanıyoruz ki:
zemin yüzünün bu asra kadar görmediği bir vahşet ve
dehşetin sebebi olan dinsizlik ve ilhadı, Bediüzzaman,
ortadan kaldırmaya inayet-i hâk ile muvaffak olacaktır.
Bizim bu kanaatimiz, safdilâne veya tahminle değildir;
ilmî ve delile müstenit bir tahkik iledir. Bunun için, mua-
rız olan dahi bu hakikati kalben tasdik edecektir.
dua ve şefkat buyurun, kur’ân ve iman hizmetinde
fedaî olalım. risale-i nur’u, bir dakikamızı bile kaybet-
meden okuyalım, yazalım, ihlâs-ı tamme muvaffak ola-
lım.
üniversite nur talebeleri namına Abdülmuhsin
[
Asa-yı mûsa
, s. 415;
tarihçe-i Hayat
, s. 984; Yeni Asya neşriyat, 2008.]
* * *
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Çok mübarek üstadımız Hazretleri!
Evvelâ
: geçenlerde alınan nur eczalarının hepsi da-
ğıldı; nurun müştakları sürur içinde kaldılar. nurdan kıs-
meti olanlar birer birer çıkıp ona koşuyorlar. nur arayan
muvaffak olmak:
Allah’ın yardı-
mına nail olmak; başarmak.
mübarek:
be€enilen, sevilen kim-
se hakkında söylenir.
müstenit:
istinat eden, dayanan.
müştak:
isteyen, arzulu.
nail olmak:
muradına ermek,
amacına ulaşmak.
namına:
adına.
nimet-i uzma:
en büyük nimet,
en büyük ihsan, lütuf.
nur Talebesi:
Risale-i Nurları oku-
yan, bu hakikatleri yaşamayı ve
yaymayı hayatının gayesi bilen
Müslüman.
nur:
gerçe€i görmeyi sa€layan
manevî aydınlık.
nur:
Risale-i Nur.
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
safdilâne:
safça, böncesine.
sıhhat:
vücutça sa€lamlık, sa€lık.
surette:
şekilde.
sürur:
sevinç; mutluluk; neşe.
şefkat:
ana babanın evlâdına sev-
gisi gibi yürekten muhabbet bes-
leme.
tahkik:
araştırma; inceleme.
tahkikî:
araştırmaya dayanan.
tahmin:
yaklaşık olarak de€erlen-
dirme.
tasdik etmek:
do€rulu€unu kabul
etmek, do€rulamak.
tefekkür:
mantık kaidelerine uy-
gun bir şekilde düşünme, fikir ge-
liştirme.
tetkikî:
inceleyerek.
vahşet:
yabanîlik, vahşîlik.
zemin yüzü:
yeryüzü, dünya.
afiyet:
esenlik.
asr:
yüzyıl, asır.
dahi:
bile.
daima:
sürekli, her zaman.
dehşet:
korkunçluk, ürkütü-
cülük.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey.
ecza:
parçalar, kısımlar.
evvelâ:
önce, öncelikle.
fedaî:
davası u€runa her şeyi-
ni vermeye hazır olan.
hakikat:
gerçek.
hazret:
saygı, yüceltme mak-
sadıyla kullanılan tabir.
hüsnüzan:
iyi fikir beslemek.
ihlâs-ı tamme:
tam ihlâs, yap-
tı€ı her işinde Allah’ın emrini
ve rızasını gözetme, dünyaya
veya ahirete ait hiçbir karşılık
beklememe.
ihsan:
lütuf, ba€ış, yardım.
ilhad:
sapıtma, hak yoldan
çıkma; dinsizlik.
ilmelyakin:
bilgi edinme yo-
luyla kesin biliş.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
inayet-i hak:
Allah’ın yardımı.
kalben:
samimî olarak.
kanaat:
inanma; görüş, fikir.
kısmet:
talih, nasip.
kuvvet-i imaniye:
iman gücü,
iman kuvveti.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 379 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.