dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.
(1)
Avru-
pa’ya şedit bir meftuniyet ve milletine karşı amik bir nef-
ret hissiyle, kendini Avrupa’nın veled-i nâmeşruu göster-
diği gibi, fikr-i ihtilâl ve meyl-i tahrip ve aldatıcı cerbeze-
nin neticesi olan hicv-i asiyâne, müfteriyâne, namusşike-
nâne ile, kendi firavuniyetini ve zımnen medih ve guru-
riyetini ve bilmediği hâlde İslâm’a düşmanlığını göster-
mekle beraber, firavuniyet, enaniyet, gurur hükmü ile,
milletine karşı şer’an, aklen, hikmeten mükellef olduğu
hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir, meyl-i incizap yerine
meyl-i nefret, meyelân-ı muhabbet yerine irade-i istihfaf,
temayül-i ihtiram yerine meyelân-ı techil, arzu-i merha-
met yerine arzu-i taazzum, seciye-i fedakâri yerine tema-
yül-i infiradı ikame edip, hamiyetsizliğini, asılsızlığını
gösterdiğinden, nazar-ı hakikatte öyle bir cani ve menfur
olur ki; meselâ birisi, paris’te sefahat âleminde, bir alûf-
te madamın kametinde istihsan ettiği bir libası camide
muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hare-
ket-i ahmakane ve caniyânede bulunur.
zira hamiyet ise
muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir.
Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. nefret, ha-
miyetin zıddıdır
.
Mutaassıplara hücum eden Avrupa’nın kâselisleri,
herbiri yüz mutaassıp kadar meslek-i sakiminde mutaas-
sıptır. Bunlardan birisi shakespeare methinde ettiği ifra-
tı, şayet bir hoca o ifratı Şeyh geylânî methinde etse idi,
tekfir olunacaktı.
küçümsemek duygusu.
hüküm:
karar.
ifrat:
pek ileri gitme, haddi aşma.
ikame etmek:
meydana koymak,
vücuda getirmek.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde.
irade-i istihfaf:
aşağılamak arzu-
su, aşağı görmek isteği.
istihsan etmek:
güzel bulmak,
beğenmek.
kamet:
boy, endam.
kâselis:
çanak yalayıcı; dalkavuk-
luk, alçak huylu kimse.
libas:
elbise, giysi, kıyafet.
madam:
kadın.
medih:
övmek, methetmek.
meftuniyet:
hayranlık, aşırı dere-
cede beğenme.
menfur:
nefret edilen, iğrenç.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak, iyilik etmek.
meslek-i sakîm:
yanlış, neticesiz,
sağlam olmayan yol.
methetme:
övmek.
meyelân-ı muhabbet:
sevgi, dost-
luk eğilimi.
meyelân-ı techil:
bir kimsenin ca-
hilliğini ortaya çıkarmada istekli
olmak.
meyl-i incizap:
çekim eğilimi.
meyl-i nefret:
nefret eğilimi.
meyl-i tahrip:
tahrip etme tema-
yülü, yıkma arzusu
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın; bey, efendi.
mutaassıp:
bir meseleyi müdafaa-
da ifrata varan, körü körüne bir
fikre bağlı olan, bağnaz:
müfteriyâne:
iftira edercesine, if-
tira ederek, karalarcasına.
mükellef:
bir şeyi yapmaya mec-
bur olan, vazifeli.
namusşikenâne:
namus duygu-
sunu kırarak, yırtarak.
nazar-ı hakikat:
en doğru bakış;
hakikat nezdinde.
nefret:
iğrenme, tiksinme, ikrah.
netice-i zaruriye:
zorunlu sonuç.
sahtekârlık:
düzenbazlık.
seciye-i fedakârî:
inandıkları uğ-
runa elindekileri verebilme niteliği.
sefahat âlemi:
dinen yasak olan
eğlence ortamı.
şedit:
şiddetli, sert.
şer’an:
şeriat hükümlerine göre,
şeriatça.
tekfir:
birini küfürle suçlama.
temayül-i ihtiram:
hürmet meyli,
hürmete yönelmek.
temayül-i infiradî:
kişinin kendisi-
ni düşünüp yalnız kendisi için ya-
şama meyli.
veled-i nameşru:
meşru olmayan
çocuk.
zımnen:
gizli olarak.
zira:
çünkü.
aklen:
akıl yoluyla.
alüfte:
iffetsiz, namussuz ka-
dın.
amik:
derin.
arzu-i merhamet:
merhamet
isteği.
arzu-i taazzum:
büyüklenme,
kibirlenme arzusu.
cerbeze:
aldatıcı sözlerle kur-
nazlık.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
felek:
talih, baht, kader.
fikr-i ihtilâl:
ihtilâl fikri.
firavuniyet:
firavunluk, dinsiz-
lik.
gururiyet:
gururlu, kibirli olma
hâli.
hamiyet:
insanda bulunan
din, millet, bayrak, vatan gibi
mukaddes değerler ile kendi
aile ve yakınlarını koruma
duygusu ve gayreti.
hamiyet:
gayret, çalışma.
hamiyetsizlik:
çaba sarf et-
memek, gayretsizlik.
hareket-i ahmakane ve cani-
yâne:
acımasız, öldürücü ve
aptalca bir hareket.
heyhat:
yazık, çok yazık.
hicv-i asiyâne:
ahlâksızca.
hikmeten:
hikmetçe, hikmet
bakımından.
hiss-i şefkat:
acımak, merha-
met etmek duygusu.
hiss-i tahkir:
hakaret etmek,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 387 |
d
evaü
’
l
-Y
eis
1.
İlk baskı nüshada bu cümle dipnot olarak kaydedilmiştir.