(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Çok Aziz, Çok mübarek, Çok müşfik, Çok Sevgili üs-
tadımız Hazretleri!
risale-i nur’u, himmet ve dualarınızla, dikkat ve tefek-
kürle okudukça; bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâ-
inatın muammasını keşif ve halleden bir keşşaf olduğu-
nu, hâl ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i
azamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyo-
ruz.
evet, üstadımız Hazretleri! risale-i nur’u okuyan her
idrak sahibi anlıyor ki:
risale-i nur gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın
beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp tenvir ve irşat
edecektir.
risale-i nur yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i
İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevap verecek bir
külliyat olarak telif edilmiştir. Bugün, tarihte hiç görül-
memiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan beşeriyet
için halâskâr olarak risale-i nur’a sarılmaktan ve ne pa-
hasına olursa olsun, risale-i nur’un nuranî ve parlak ec-
zalarını elde edip dikkat ve tefekkürle okumaktan başka
bir kurtuluş çaresi yoktur. risale-i nur’u okuyan herkes
bu hakikati idrak etmiş ve etmektedir. eğer biz muktedir
olsak bu hakikati kâinata nazır bir mahalle çıkıp bütün
kâinata ilân edeceğiz. Fakat, madem ki buna muvaffak
olamıyoruz ve madem ki risale-i nur’un cihanşümul
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
keşif:
açma, meydana çıkarma.
keşşaf:
sırları çözen, gizli manaları
ortaya çıkaran.
külliyat:
bir yazarın basılmış eser-
lerinin tamamı.
madem ki:
de€il mi ki.
mahalle:
yer.
millet:
ço€unlukla aynı topraklar
üzerinde yaşayan, aralarında din,
dil, duygu, ortak tarih, ülkü, gele-
nek ve görenek birli€i olan insan
toplulu€u.
muamma:
karışık, manası zor an-
laşılır şey.
muazzam:
ehemmiyetli, önemli;
muhteşem.
muktedir:
gücü yeten, iktidarlı.
muvaffak:
başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli; hayırlı.
mürşid-i ekber:
en büyük yol gös-
terici.
müşfik:
şefkatli, merhametli.
nazır:
yönelik, bakan.
nuranî:
nurlu; mübarek.
paha:
de€er; karşılık.
rehber-i azam:
en büyük rehber,
kılavuz.
tefekkür:
mantık kaidelerine uy-
gun bir şekilde düşünme, fikir ge-
liştirme.
tefekkür:
mantık kaidelerine uy-
gun bir şekilde düşünme, fikir ge-
liştirme.
telif etmek:
kitap yazmak, eser
ortaya koymak.
tenvir etmek:
aydınlatmak.
tılsım-ı kâinat:
kâinatın tılsımı, ev-
renin gizli sırrı.
üstat:
muallim.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyası.
asr:
yüzyıl, asır.
aziz:
muhterem, saygın.
beşeriyet:
insanlık.
cevap:
soruya verilen karşılık;
bir yazıya karşılık cevabî yazı.
cihanşümul:
dünya çapında.
dikkat:
ehemmiyet ve kıymet
verme.
ecza:
parçalar, kısımlar.
eser:
basılma kitap.
fecaat:
yürekler acısı, çok
acıklı durum.
felâket:
musibet, büyük dert,
belâ.
hakikat:
gerçek.
hakikati:
gerçe€i.
hâl:
içinde bulunulan zaman.
halâskâr:
kurtarıcı.
halletmek:
çözmek.
hazret:
yüceltme, övme mak-
sadıyla kullanılan tabir.
himmet:
manevî yardım.
idrak etmek:
akıl erdirmek,
anlamak, kavramak.
idrak etmek:
anlamak, kavra-
mak.
idrak:
anlama, kavrama kabili-
yeti
ilân etmek:
bildirmek.
irşat etmek:
do€ru yola yö-
neltmek, gafletten uyandır-
mak.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 377 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.