Arabî Hutbe-i Şamiye’nin Zeylinin
Kısa Bir Tercümesi
(Teşhisü'l-İllet)
(1)
Hutbe-i Şamiye’
nin Arabî zeylinde, gayet lâtif bir tem-
sil ile imandan gelen manevî ve kırılmaz bir kahramanlık
gösteriliyor. Bu meselemiz münasebetiyle bir hülâsasını
beyan ediyoruz:
Hürriyetin başında, sultan reşat’ın rumeli’ye seyaha-
ti münasebetiyle Vilâyat-ı Şarkiye namına ben de refakat
ettim. Şimendiferimizde iki mektepli mütefennin arka-
daşla bir mübahase oldu.
Benden sual ettiler ki
: “Hamiyet-i diniye mi, yoksa
hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?”
O zaman dedim
: “Biz Müslümanlar indimizde ve ya-
nımızda, din ve milliyet, bizzat müttehittir; itibarî, zahirî,
arızî bir ayrılık var. Belki, din milliyetin hayatı ve ruhu-
dur. İkisine birbirinden ayrı ve farklı bakıldığı zaman, ha-
miyet-i diniye avam ve havassa şamil oluyor; hamiyet-i
milliye, yüzden birisine, yani menafi-i şahsiyesini millete
feda edene has kalır. öyle ise, hukuk-i umumiye içinde
hamiyet-i diniye esas olmalı. Hamiyet-i milliye, ona ha-
dim ve kuvvet ve kal’ası olmalı. Hususan biz Şarklılar,
garblılar gibi değiliz. İçimizde kalblere hâkim, hiss-i dinî-
dir. kader-i ezelî ekser enbiyayı Şarkta göndermesi
kadan olan kesim.
hiss-i dinî:
din duygusu.
hukuk-i umumiye:
toplumun bü-
tün fertlerinin sahip oldu€u haklar.
hususan:
özellikle, bahusus.
hülâsa:
özet.
Hürriyet:
1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni
sistemin halk arasındaki adı.
ind:
yan, kat, nezd.
itibarî:
gerçek ve fiilî olmayan, var
sayılan, farazî olan, öyle sayılan.
kader-i ezelî:
olmuş ve olacakla-
rın yer aldı€ı ‹lâhî ilim; her şeyin
kaydedildi€i ezelî program.
kal’a:
kale, büyük hisar.
lâtif:
hoş, güzel.
lâzım:
gerek, gerekli, lüzumlu.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî;
fikrî, hissî.
mektep:
okul.
menafi-i şahsiye:
şahsî faydalar,
kişisel çıkarlar.
mesele:
konu.
milliyet:
bir milleti di€er milletten
ayıran hâllerin ve özelliklerin ta-
mamı.
milliyet:
bir milleti di€er milletten
ayıran hâllerin ve özelliklerin ta-
mamı.
mübahase:
karşılıklı konuşma.
münasebet:
ilgi, alâka; ba€.
mütefennin:
fen tahsil eden, fen
ö€renimi gören.
müttehit:
birleşmiş, birlik olmuş,
birleşik.
namına:
adına, temsilen.
refakat:
yol arkadaşlı€ı; eşlik.
ruh:
dirilik kayna€ı, hayatın temeli
ve sebebi.
rumeli:
Osmanlı devletinin Avru-
pa kıt’asındaki topraklarına verilen
isim.
seyahat:
yolculuk, uzun yolculuk;
gezi.
sual etmek:
sormak.
şamil olmak:
içine almak, kapsa-
mak; genel, herkese ait olmak.
Şark:
Do€u, Avrupa’ya nispeten
Asya; Avrupa kültürünün dışında
kalan Müslüman ülkeleri.
şimendifer:
demir yolunda çalışan
vasıta, tren.
temsil:
misal getirme.
Vilâyat-ı Şarkiye:
Do€u Bölgesi il-
leri.
zahirî:
görünürde, görünüşte.
zaman:
durum, vakit.
zeyil:
ek, ilâve.
arabî:
Arapçaya ait, Arap dili
ile ilgili.
arızî:
muvakkat, gelip geçici.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan halkın büyük
kısmı.
belki:
şüphesiz.
beyan etmek:
anlatmak, bil-
dirmek, izah.
bizzat:
do€rudan do€ruya.
ekser:
en çok, daha ziyade.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
esas:
asıl, temel, öz.
feda etmek:
u€runa vermek.
Garp:
batı; co€rafî konumdan
başka, bir fikri ve medeniyeti
ifade için kullanılır; Avrupa
medeniyeti.
gayet:
son derece.
hadim:
hademe, hizmetçi, hiz-
met eden, işe yarayan.
hâkim:
hükmeden.
hamiyet-i diniye:
dinden ge-
len yüce duygularla din u€ru-
na fedakârlıkta bulunma, ça-
lışma, gayret.
hamiyet-i milliye:
millet için,
millî gayeler u€runa fedakâr-
lıkta bulunma, çalışma, gayret
etme.
has:
ona mahsus, özgü.
havas:
kültürlü, yüksek taba-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 357 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
Arapça olarak neşredilen
Hutbe-i Şamiyenin Zeyli
Arabî nüshalarda da olduğu gibi
“Teşhisü'l-İllet” olarak isimlendirilmiştir.