gönderirsiniz. Asıl bunun ehemmiyetli hakikî fiatı, alan
adam hiç olmazsa on adama okutmaktır. Çünkü nüsha-
ları azdır.
San i yen:
Mahkemedeki müdafaatınızı beğendim,
güzeldir. teşrin 22’ye tehiri de hayırlıdır. zaten onların
elindeki kısmı, resmî adamların bir cihette hisseleridir;
okusunlar. okumasalar da, yakınlarında, dairelerinde
bulunması ve onlar vazifeten onların hakaikıyla mücme-
len meşgul olması, manevî ders alıyorlar, hiç merak et-
meyiniz. nurların inkişafı ve fütuhatı gittikçe ziyadeleşi-
yor, resmî adamların çoklarını içine alıyor. resmî me-
murlara bir merak düşmüş, arıyorlar. Buldukları vakit,
tokadını yedikleri hâlde elini öpüyorlar.
Sa l i sen:
küçük Isparta’nın kahramanlarından küçük
İbrahim’le salih’in mektupları, beni fevkalâde mesrur ey-
ledi; bin barekâllah. o iki kardeşimiz, o havalideki ehem-
miyetli kardeşlerimizi ziyaret edip sıhhat ve selâmetlerini
yazdıkları gibi, karadeniz sahillerinde ordu, sinop, ger-
ze, Ayancık, Bartın, zonguldak gibi yerler nurlarla mü-
nevver olduklarını ve İstanbul’un üsküdar tarafından
nurcu vaiz hocalar nura çalıştıklarını ve gerze’den mü-
him bir ticaret ve gayet nurlara müştak ve nurlara tam
çalışmaya azm eden bir yeni kardeşimizin güzel mektu-
bunu aldık. İbrahim’le salih’i ve o zatı çok selâmımızla
beraber tebrik ediyoruz, muvaffakıyetlerine dua ediyo-
ruz.
azm:
kasıt, niyet.
bârekâllah:
Allah mübarek etsin,
hayırlı ve bereketli olsun.
cihet:
yön, görüş açısı.
ehemmiyetli:
önemli.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
gayet:
son derece.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikî:
gerçek.
| 446 | Emirdağ Lâhikası – ı
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hisse:
pay, nasip, kısmet.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesrur:
sevinçli, memnun.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
mücmelen:
kısa ve özlü bir
şekilde, özet olarak.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münevver:
nurlanmış, nurlan-
dırılmış, parlatılmış, aydınlatıl-
mış.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
Nur:
Risale-i Nur hizmeti.
Nurcu:
Risale-i Nur’u okuyup
yaymaya çalışan.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
resmî:
devletin olan, devlete
ait, devletle ilgili.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
Teşrin:
Rumî takvimde on ve
on birinci aylara verilen ortak
isim.
vaiz:
vaaz eden, ibadet yerle-
rinde dinin emir ve yasaklarını
anlatarak nasihat eden din gö-
revlisi.
vazifeten:
vazife olarak, vazife
ile.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ziyade:
Artma, çoğalma.