ve mektupları oradan kaldırmasaydım, yine nur dairesi
içinde büyükçe bir mesele olacaktı.
o vukuatta bir nevi siyaset korkusu da görünüyor.
gerçi inayet-i İlâhiye bizi muhafaza etti; fakat bu sırada
–ki, mecmualar çıkıyor ve intişar ediyor ve biz de pekçok
sükûnete ve ihtiyata mecbur olduğumuz hâlde– böyle he-
yecanlı bir hâdise, habbeyi kubbe yapan düşmanlarımız
bize telâş ve sarsıntı verecekti. İnayet-i İlâhiye, o plânı da
def etti, bizi muhafaza etti.
Fakat o hilâf-ı memul, birden bu hadiseden ruhuma
gelen heyecan ve manevî darbe ve nur hizmetine ehem-
miyetli zarar gelmek düşünmesiyle, hiç ömrümde gör-
mediğim bir sıkıntı ve âsâbımda manevî yaralar açıldı.
İhtiyârsız teessürat beni çok eziyordu. Birden Cenab-ı er-
hamürrahîmîn, kemal-i merhametinden, o teessürat-ı
manevî yaralarıma tam bir merhem olarak, çok fedakâr
nuri Benli’yi ve kastamonu kahramanı sadık Beyi ve
İnebolu kahramanlarından İsmail’i tam bir merhem ve
ilâç olarak ikinci gün gönderdi.
Hem on beş seneden beri şehit olmuş işittiğim ve da-
ima Ubeyd gibi şehit talebelerim içinde ona dua ettiğim,
hem
İşaratü’l-İ’caz
’ı, hem onuncu söz’ü tab eden Molla
Hamza hayatta, Irak’ta olduğunu ve nurları aradığını,
memlekete giden kardeşimiz emin’in mektubunda o
müjde, tamamıyla yaramı tedavi etti. Cenab-ı Hakka
hadsiz şükür olsun dedim.
Umum kardeşlerimize binler selâm ederiz.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 451 |
Müslüman kimse.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
talebe:
öğrenci.
teessürat:
teessürler, kederler,
elemler, acılar.
teessürat-ı maneviye:
manevî
elemler, manevî kederler.
Umum:
bütün.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
asap:
sinirler, sinir sistemi.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
ina-
yet ve rahmet, yardım ve lütuf
sahiplerinin en merhametlisi
olan, şeref ve azamet sahibi
olan yüce Allah (CC.).
def:
ortadan kaldırma, yok
etme, giderme.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
gerçi:
her ne kadar.
habbe:
tane.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hilâf-ı me’mul:
Umulanın ter-
sine, beklenenin aksine.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
kemal-i merhamet:
merha-
metin son derecesi, tam bir
merhamet, mükemmel ve ku-
sursuz merhamet ile.
kubbe:
yarım küre veya küm-
betimsi yapılan bina damı.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mecmua:
“Risale-i Nur” parça-
larından her biri.
mesele:
ehemmiyetli, önemli
iş.
muhafaza:
koruma.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur hizmeti.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sükûnet:
sakinlik, sessizlik.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi
yüce değerler uğrunda ölen