şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam sustura-
cak bir tarzda imanı kurtarmaktır.
ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek ve bu vazife
hem dünya, hem her şeyi bırakmakla, çok zaman tedki-
kat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdînin, o
vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hâl müsaade
edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammediye (
AsM
) cihetinde-
ki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o
vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. o zat,
o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır
bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yap-
mış olacak.
Bu vazifenin istinat ettiği kuvvet ve manevî ordusu,
yalnız ihlâs ve sadakat ve tesanüt sıfatlarına tam sahip
olan bir kısım şakirtlerdir. ne kadar da az da olsalar, ma-
nen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
İkincivazifesi:
Hilâfet-i Muhammediye (
AsM
) unvanıy-
la şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâm’ın vahde-
tini nokta-i istinat edip beşeriyeti maddî ve manevî tehli-
kelerden ve gadab-ı İlâhiden kurtarmaktır. Bu vazifenin,
nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan
ordular lâzımdır.
Üçüncüvazifesi:
İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı
kur’âniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediye-
nin (
AsM
) kanunları bir derece tatile uğramasıyla, o zat,
bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı
İslâm’ın muavenetiyle ve bütün ulema ve evljyanın ve
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
beşeriyet:
insanlık, insanlar.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
efrat:
fertler.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
evliya:
veliler, Allah dostları.
evvel:
önce.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
gazab-ı ilâhî:
Allah’ın gazabı, İlâhî
gazap.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, işe yarayan.
hâl:
durum, vaziyet, keyfiyet;
içinde bulunulan durum ve şart-
ların bütünü.
hilâfet-i muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’den sonra, onun Kur’ân
davasını ve sünnetini devam etti-
rip temsil etme.
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka bir
karşılık beklemeksizin, sırf Allah
rızası için yapma.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme, yeniden hayata dön-
dürme.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
inkılâbat-ı zamaniye:
zamana
bağlı olarak meydana gelen deği-
şimler, dönüşümler.
istinat:
dayanma, güvenme.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği, Pa-
nislâmizm.
maddî:
madde ile alâkalı; para,
mal vb. şeylerle ilgili.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
| 456 | Emirdağ Lâhikası – ı
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mehdî:
hadislere göre ahir za-
manda tevhidi esas alarak
imanı muhafaza edip İslâmi-
yet’i hurafelerden ve bid’alar-
dan arındırarak zamanın an-
layışına göre yenileyecek olan
âlim ve önder zat.
meşguliyet:
uğraşılan ve meş-
gul olunan şey.
muavenet:
yardım, yardım
etme, yardımcılık, teavün.
muhafaza:
koruma.
müsaade:
izin; elverişli, uygun
olma durumu.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait
işaretler, İslâm’a sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
şeriat-ı muhammediye:
Hz.
Muhammed’in (asm) şeriatı;
Hz. Muhammed’in (asm) tarif
ettiği, getirdiği ve bildirdiği şe-
riat; İslâm dini.
taife:
cemaat, topluluk.
tarz:
biçim, şekil.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vahdet:
birlik, beraberlik.
vazife:
dinî mükellefiyet, yü-
kümlülük görev.
zat:
kişi, şahıs, fert.