gitmesi, büyük bir fa’l-i hayırdır ki, ecnebide çok Bis-
mark’lar ve Mister Carlyle’lar çıkacaklar ve emareleri de
var diye nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim
ediyoruz ve Bismarck’ın fıkrasını leffen gönderiyoruz.
ì®í
Œ
207
œ
İnebolu kahramanlarından berber Ali osman’ın ma-
sum mahdumunun güzel yazısıyla gönderdiği mektuba
baktım, birden hatırıma geldi: üç mühim nur merkezin-
de üç berber tam birbirine benzer bir tarzda nura büyük
hizmetleri, hem herbirisi çocuklarıyla nura çalışmaları,
beni mesrur eyledi. Berber Burhan, berber Hıfzı, berber
Ali osman, nurun birer kıymetli kahramanlarıdır. Allah
onları çoluk ve çocuklarıyla dünyada ve ahirette mes’ut
etsin. Âmin.
SaidNursî
ì®í
Œ
208
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l â :
Medresetüzzehra’nın üç şakirdinin hafifçe
bir ay hapis cezası ve pek haksız ve çok manasız ve
soğuk hâkimin hiddetine maruz kalmalarına mukabil,
kat’î bir kanaatle ve çok emarelerin kuvvetiyle müjde
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
| 462 | Emirdağ Lâhikası – ı
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvelâ:
öncelikle.
fail-i hayır:
hayır işleyen, hayır
sahibi.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
kanaat:
görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
leffen:
ekli olarak.
mahdum:
oğul, evlât.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
masum:
küçük çocuk.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın Doğuda kurulmasını
arzu ettiği üniversitenin bir
manada aynı işlevi gören “Ri-
sale-i Nur” hizmetine verdiği
isim.
mesrur:
sevinçli, memnun.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
mukabil:
karşılık.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Risale-i Nur’u okuyup
yaymaya çalışan.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
takdim:
arz etme, sunma.
tarz:
biçim, şekil.