Emirdağ Lâhikası - page 463

veriyoruz ki, o şakirtler ve yardımcıları, o adamın küçü-
cük verdiği ceza ve manasız hiddetine bedel; ruhanîler,
melâikeler ve istikbaldeki nesl-i âti milyonlar alkışlama-
larla öyle şakirtleri tebrik ediyorlar. Ve haps-i ebedînin
milyonlar sene cezalardan kurtulmaya vesile oldukları
için, böyle sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bu
gibi taciz ve tazipleri hiçe indirir, belki iftiharla sevindirir.
evet, bir asır evvel dünyanın en akıllı ve en müdakki-
ki ve feylesofu ve saltanatlı hâkimi telâkki edilen ve ken-
di Hristiyan iken bütün eski dinleri ve kitapları hiçe indi-
ren, belki inkâr etmek cür’etini gösteren, gayet enani-
yetli ve şöhretli olan prens Bismarck’ın kur’ân-ı Hakî-
min önünde kendi imzasıyla ve bütün kuvvetiyle tasdik-
kârane secde etmesini yazan ve inat ve enaniyetini ve
dinsizliğini bırakıp kur’ân’a teslim olduğunu âleme ilân
ettiğini ceridelerde neşredildiği bir hengâmda ve bütün
edyan-ı semaviyeyi inkâr eden ve şark-ı şimalîdeki şimdi-
ki dehşetli hükûmetin teşvikiyle kesretle içindeki Müslü-
manları hacca gönderip, âlem-i İslâm nazarında din-
sizliğini ve inat ve adavetini bırakmak tarzında, güya
kur’ân’ı inkâr edemiyor ve azametine karşı bir nevi
teslimiyet ve dehalet tarzında, “Buradakilerden daha
ziyade kur’ân’ı ehemmiyetli biliyorum” diye, “Bu nok-
tada onlar benden daha geri düşüyorlar ki, benim kadar
hacı gönderemiyor” demesine mukabil, buradakiler
dahi, maşaallah, tam müsaade ettikleri hâlde ve böyle
siyasî propaganda edildiği bir zamanda, Medrese-
tüzzehra’nın nur Şakirtleri, o mahiyet ve azametteki
Emirdağ Lâhikası – ı | 463 |
iftihar:
haklı olarak övünme.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
inkâr:
reddetme, tanımama, kabul
ve tasdik etmeme, inanmama.
istikbal:
gelecek.
kesret:
çokluk.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ni-
teliği.
maşaallah:
Allah’ın istediği gibi,
Allah’ın istediği olur anlamında
hayret ve memnunluk ifade eden
bir ibare.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın Doğuda kurulmasını arzu
ettiği üniversitenin bir manada
aynı işlevi gören “Risale-i Nur” hiz-
metine verdiği isim.
mukabil:
karşılık.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
müsaade:
izin.
nazar:
dikkat.
nesli ati:
gelecek nesil.
neşir:
dağıtma, yayma, saçma,
serpme.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin vb. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
ruhanî:
manevî âlem, ruhlar âle-
mine mensup, ruhlar âlemine ait.
saltanat:
bir kimsenin bir işte, bir
yerde bulunanlar üzerindeki ha-
kimiyeti, otoritesi.
secde:
baş eğme, başı yere
koyma.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete ait.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şark-ı şimalî:
kuzeydoğu; komü-
nizm rejimi.
taciz:
rahatsız etme, huzursuz
kılma, sıkma.
takdirkârâne:
takdir edene yakışır
şekilde, takdir ederek.
tazip:
azap çektirme, eziyet etme,
sıkıntı verme.
telâkki:
kabul etme, alma.
teslimiyet:
teslim olma, boyun
eğiş.
vesile:
aracı, vasıta.
ziyade:
çok, fazla.
adavet:
düşmanlık, husumet.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asr:
yüzyıl, asır.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
bedel:
karşılık.
ceride:
gazete.
cür’et:
cesaret etme, yürekli-
lik, yiğitlik.
dehalet:
sığınmak, aman di-
leme, medet, yardım isteyiş,
birinin himaye ve merhame-
tine sığınma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
edyan-ı semaviye:
semavî
dinler, Allah tarafından gönde-
rilmiş olan hak dinler.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce.
filozof:
felsefe ile uğraşan, fi-
lozof.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hâkim:
hükmeden.
haps-i ebedî:
ebedî hapis,
sonsuza dek kalınacak hapis.
hengâm:
zaman, sıra.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
1...,453,454,455,456,457,458,459,460,461,462 464,465,466,467,468,469,470,471,472,473,...1032
Powered by FlippingBook