Hem risale-i nur’un sekiz senedir en mühim parçala-
rı İstanbul’a gidiyordu ve kemal-i şevkle müellifler oku-
yorlardı. esasen risale-i nur ise, ona şakirt olmak şartıy-
la, herkesin kendi malı gibidir.
Isparta’dan hacca giden ve benim bedelime dahi ma-
nen hac etmeyi vaad eden o mübarek kardeşlerimizi has
şakirtler dairesinde bütün manevî kazançlarımıza hisse-
dar etmeye karar verdik. Cenab-ı Hak, onları iki cihan-
da mes’ut eylesin. Âmin.
Medresetüzzehra’nın bana gönderdiği bu defaki
Asa-yı
Mûsa
fiyatından kalan altmış banknotu yakında göndere-
ceğim.
Hem nur ticarethanesini tebrik ediyorum. İnşaallah,
yakın zamanda muhaberemiz nur ticarethanesi sahibi
vasıtasıyla olacak. Umuma birer birer selâm.
ì®í
Œ
199
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l â :
rehber’den yüz tanesini naşirlerinden elli
banknota aldım ve kendi
Asa-yıMûsa
nüshalarımdan sat-
tığımdan onlara verdim. Bana son gönderdiğiniz
Asa-yı
Mûsa
fiatından borcum kalan altmış banknotun yerine
size gönderdim. Yirmi-otuz tanesi Medresetüzzehra’nın
dâhilinde ve mütebakisi denizli, Milâs, Burdur, Antalya,
Aydın, İzmir gibi yerlere tensip ettiğiniz miktarda
Emirdağ Lâhikası – ı | 445 |
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tensip:
uygun görme, münasip
kılma, uygun bulma.
ticarethane:
ticaret yeri, ticaret
edilen yer.
umum:
hep, herkes.
vaat:
söz verme, ahit.
vasıta:
aracılık.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
banknot:
kâğıt bir lira.
bedel:
başkasının adına hacca
giden kimse.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
dâhil:
içeri, iç.
esasen:
aslında, temelinde,
doğrusu.
evvelâ:
öncelikle.
hac:
İslâm’ın beş şartından biri.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kemal-i şevk:
tam ve kusur-
suz bir istek.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın Doğuda kurulmasını
arzu ettiği üniversitenin bir
manada aynı işlevi gören “Ri-
sale-i Nur” hizmetine verdiği
isim.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
muhabere:
haberleşme.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mütebaki:
geri kalan kısım.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık,
ziya, ışık, şule.
Nur:
Risale-i Nur.