Emirdağ Lâhikası - page 438

âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i
Mahv, İspat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.
İşte, hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde
mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve
dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi; unsur-i ha-
vaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik,
cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan,
muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı za-
manda bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün
nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata
lüzumu bulunan levazımatı, kemal-i intizam ile yetiştiri-
yor. emir ve irade-i İlâhiyenin bir arşı olduğunu kat’î bir
surette ispat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve
sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbap ve âciz, camid, ca-
hil maddeler, bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazife-
lerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulun-
madığını aynelyakin derecesinde ispat ettiğini kat’î kana-
at getirdim. Ve herbir zerre ve herbir parça, lisan-ı hâl
ile
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
ve
l
ón
MG *Gn
ƒo
g r
?o
b
dediklerini bildim ve bu
n
ƒo
g
anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gör-
düğüm gibi, hava unsuru da bir
n
ƒo
g
olarak âlem-i misal ve
âlem-i manaya bir anahtar oldu.
Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.
Kardeşiniz
SaidNursî
• • •
acayip:
şaşırtıcı ve hayret verici
şeyler.
âciz:
zayıf, eli yetmez, gücü yet-
mez.
âlem-i mana:
gözle gördüğümüz
âlemin dışındaki âlem.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
âlem-i tagayyür:
değişim âlemi,
her şeyin aynı kalmayıp devamlı
değiştiği âlem, kâinat.
arş:
yaratılma hadisesinin olduğu
yer.
asvat:
sesler.
aynelyakin:
gözle görür derecede
inanma; bir şeyi görerek ve sey-
rederek bilme.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
cazibe:
çekim.
cihet:
yön.
cilve-i vahdaniyet:
birlik tecellisi,
Cenab-ı Hakkın birliğinin varlıklar
üzerinde görünmeleri.
dafia:
itme, itiş.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
ehemmiyetli:
önemli.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
hadsiz:
çok, pek çok.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtimal:
olabilirlik.
irade-i ilâhiye:
Allah’ın iradesi, Ce-
nab-ı Hakkın dilediğini yapabilme
gücü, kudreti.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kitabet:
kâtiplik, yazma.
letaif:
latif olan şeyler.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
| 438 | Emirdağ Lâhikası – ı
Levh-i mahv, ispat:
mah-
volma levhası, bir şeyin harap
oluşu ve yıkılışını gösteren
levha, manzara.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
maddî:
maddeye ait, madde
ile alâkalı, cismanî.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muhaliyet:
imkânsızlık, im-
kânsız oluş.
muntazaman:
düzgün, dü-
zenli ve devamlı olarak.
mütebaki:
geri kalan kısım.
mütebeddil:
tebeddül eden,
değişen, başka hâle giren.
nakil:
bir şeyi başka bir yere
götürme, taşıma.
nam:
ad, isim.
nebatat:
bitkiler.
sahife-i havaiye:
havaya ait
sayfa.
sair:
diğer, başka, öteki.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
serseri:
gayesiz, hedefsiz; öte-
den beri başıboş olan.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler,
haller; işler.
tabiat:
yaratılış eseri olan her
şey, yaratılmış olan şeylerin
tamamı.
telkih:
aşılama, aşı yapma.
teneffüs:
soluklanma, rahat-
lama, dinlenme.
tesadüf:
rastlantı.
umum:
herkes.
unsur-i hava:
hava unsuru.
vazife:
görev.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,428,429,430,431,432,433,434,435,436,437 439,440,441,442,443,444,445,446,447,448,...1032
Powered by FlippingBook