hapsi bir nur Medresesi olmasıyla, hem oradan başka
hapishanelere gidenler oraları tenvire çalışmaları, gizli
düşmanlarımızı bütün bütün şaşırttı, onun için hapisten
çıkmamıza onlar da taraftar oldular.
Hem adliyeler, risale-i nur’un hakkaniyetine karşı bir
nevi teslimiyetle, istikbalde gelecek olan şiddetli itirazdan
çekinmek için çekindiler, keyfî kanunların aleyhimizdeki
hükümlerini nazara almadılar. Ve muannit bazı dinsizler,
nurun hakikatine karşı mağlûp olup inadı terk ettiler.
gizli düşmanlar da, “Aman hapisten çıksınlar, yoksa
hapishaneler nur Medreseleri hükmüne geçecek” diye,
üç kısım da müttefikan beraatimize taraftar çıktılar.
Bu da inayet-i İlâhiyenin risale-i nur’a verdiği bir
keramettir ki, nasıl ki bu asrın en dehşetli üç büyük ku-
mandanlarını korkutup harika bir tarzda, hem Mart Hâ-
disesinde Hareket ordusunun Başkumandanı, hem İs-
tanbul’un eski Harb-i Umumîdeki istilâsındaki Hareket-i
Milliye sırasında İstanbul’u istilâ eden dehşetli ecnebi ku-
mandanı korkutup bize taarruz edememesi ve hem An-
kara’da, divan-ı riyasetinde en dehşetli reisin hiddetini
tarziyeye çevirmesi gibi, üç adliyenin de dokunaklı, şid-
detli müdafaata karşı binler bahane tutabildikleri hâlde,
hakperestane ve musalâhakârâne, ittifakla beraat kararı-
nı vermeleri, elbette kur’ân’ın bir mu’cize-i manevîsi
olan risale-i nur’un bir kerametidir diye kat’î bu gece bir
ihtar hissettim ve kaleme aldım. Fakat gayet müşevveş
ve tashih ve ıslah edilmeden size gönderildi.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 431 |
dımı.
istikbal:
gelecek.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, ya-
yılma.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
keyfî:
kanuna uymayarak, keyfe,
arzuya bağlı.
mağlup:
yenilme, kendisine galip
gelinmiş.
medrese:
ders okutulan yer.
medrese:
yüksek mektep, üniver-
site.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mu’cize-i manevî:
manevî
mu’cize.
musalâha:
barış, uzlaşma.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar.
müşevveş:
teşevvüşe uğramış,
düzensiz, karmakarışık.
müttefikan:
ittifak ederek, hep
beraber, birlikte.
nazar:
dikkat.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
reis:
başkan.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tarz:
biçim, şekil.
tarziye:
hatalı bir hareketten do-
layı affını isteme, özür dileme.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
teslimiyet:
teslim olma, teslim
oluş, boyun eğiş.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
aleyh:
karşı, karşıt.
asr:
yüzyıl, asır.
bahane:
vesile, sebep.
beraat:
suçsuzluğun sabit ol-
ması.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
divan-ı riyaset:
reislik, baş-
kanlık makamı.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakkaniyet:
hak ve adalete
uygunluk.
hakperestâne:
doğruluktan
ayrılmamacasına.
harb-i Umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
hareket-i milliye:
Milli Müca-
dele Hareketi.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
ıslah:
eksikliklerini giderme.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-