Emirdağ Lâhikası - page 435

ve iradenin bir arşı olan havanın, rüzgârın herbir parça-
sı ve bir nefes ve tırnak kadar olan
n
ƒo
g
lâfzındaki havada,
küçücük mikyasta, bütün dünyada mevcut telefonların,
telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmala-
rın merkezleri, santralları, âhize ve nakileleri bulunsun ve
o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin; veyahut o
n
ƒo
g
’deki havanın, belki unsur-i havanın herbir parçasının
herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telg-
rafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar manevî şahsiyetle-
ri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bil-
sin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşret-
sin. Çünkü, bilfiil o vaziyet kısmen görünüyor ve hava-
nın bütün eczasında o kabiliyet var. İşte, ehl-i küfrün ve
tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde, değil bir mu-
hal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinalar ve
müşkülâtlar âşikâre görünüyor.
eğer sâni-i zülcelâl’e verilse, hava bütün zerratıyla
onun emirber neferi olur. Birtek zerrenin muntazam bir-
tek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlık’
ının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlıka intisap ve istinat ile
ve sâniinin cilve-i kudreti ile bir anda, şimşek sür’atinde
ve
n
ƒo
g
telâffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapı-
lır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve harika ve muntazam
yazılarına bir sahife olur. Ve zerreleri o kalemin uçları ve
zerrelerin vazifeleri dahi kalem-i kaderin noktaları
Emirdağ Lâhikası – ı | 435 |
ve ebedî olduğuna, sonradan ya-
ratılmamış bulunduğuna inanan-
lar, maddeye bağlı kalanlar, mad-
deciler, materyalistler.
manevî:
madde dışı olan, maddî
olmayan, manaya ait.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
muhal:
imkansız, olması mümkün
olmayan.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
nefer:
asker, er.
neşir:
dağıtma, yayma, saçma,
serpme.
sahife:
sayfa.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve her şeyi sanatla yaratan
Allah.
sühulet:
kolaylık.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
şahsiyet:
kişi, kimse.
tabiiyyun:
tabiatçılar, materyalist-
ler, tabiata tapanlar.
telâffuz:
söyleyiş tarzı.
temevvüç:
dalgalanma, dalga
dalga olma, çalkalanma.
umum:
bütün.
unsur-ı hava:
hava unsuru.
vaziyet:
durum.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
ahize:
alıcı, nakledici alet;
elektrik enerjisini mekanik
enerjiye dönüştüren alet.
arş:
yaratılma hadisesinin ol-
duğu yer.
aşikâre:
apaçık, belli, aşikâr,
meydanda, zahir.
bilfiil:
gerçek olarak, lâfla değil
işle.
cilve-i kudret:
kudret tecel-
lisi.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına
ve birliğine inanmayanlar, din-
sizler, imansızlar.
emirber:
emir eri.
hadsiz:
çok, pek çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlık:
yoktan yaratan, her
şeyi yoktan var eden.
imtina:
imkânsızlık, olamayış.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, girme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
istinat:
dayanma, güvenme.
kabiliyet:
beceriklilik, yete-
nek.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kalem-i kader:
kader kalemi,
Allah’ın olacak hâdiseleri ol-
madan önce bilip yazması,
takdir etmesi.
kalem-i kudret:
kudret ka-
lemi, Allah’ın güç ve kuvveti
ile yaratması.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
lâfız:
söz, kelime, ağızdan çı-
kan, manalı veya manasız söz.
maddiyyun:
maddenin ezelî
1...,425,426,427,428,429,430,431,432,433,434 436,437,438,439,440,441,442,443,444,445,...1032
Powered by FlippingBook