sahip çıksın. Çünkü ben ölmek üzereyim; hem elim bağ-
lı, sahip olamıyorum. İnşaallah, Ahmed Hamdi gibi din-
dar, muktedir zatlar benim bedelime sahip çıkacaklarına
ümitle mütesellî oluyorum. Bu vatanın ve İslâmiyet cami-
asına yapacağınız bu kudsî vazifenizin mahkeme-i kübra-
da şefaatçi olmasına dua eder, hem de bilhassa o iki za-
ta selâm ederim.
ì®í
Œ
191
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
leyle-i kadirde kalbe gelen pek uzun ve ge-
niş bir hakikate pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
nev-i beşer, bu son Harb-i Umumînin eşedd-i zulüm ve
eşedd-i istibdadıyla ve merhametsiz tahribatıyla ve bir
düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle ve
mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiplerin deh-
şetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribat-
larını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azap-
larıyla ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat
olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu
olması umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yük-
sek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette
dehşetli yaralanmasıyla ve ebedperest hissiyat-ı bâkiye ve
fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasıyla ve gaf-
let ve dalâletin, en sert, sağır olan tabiatın, kur’ân’ın
Emirdağ Lâhikası – ı | 425 |
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya semasına
nazil olduğu gece, Ramazan’ın 27.
gecesi.
mağlup:
yenilmiş, kendisine galip
gelinmiş, yenilen kimse.
mahiyet-i insaniye:
insanın esası,
iç yüzü, vasfı, aslı, hakikati.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bütün
insanların diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekileceği mah-
keme.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
muhafaza:
koruma.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
muvakkat:
geçici.
müteselli:
teselli bulan, avunan.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefaat:
birinden başkasının kusur-
larının veya suçunun bağışlanma-
sını dileme.
tabiat:
Görünen âleme Yaratanın
koyduğu kanunlar; bu kanunlara
ilahlık isnadında bulunan dinsizlik
cereyanı.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tamir:
onarma, düzeltme.
umum:
hep, herkes.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
vazife:
dinî mükellefiyet, yüküm-
lülük.
vicdan:
his, duygu.
zat:
kişi, şahıs, fert.
aşk-ı insaniye:
insana ait aşk,
insanla ilgili aşk; insanın aşkı.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bedel:
bir şeyin yerini tutan,
karşılık.
bilhassa:
özellikle.
camia:
topluluk, cemiyet,
zümre.
dalâlet:
iman ve İslamiyet’ten
ayrılmak, azmak.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren, mütedeyyin.
ebedperest:
sonsuzluğa bağlı
olan, sonu olmayan şeyi se-
ven, sonsuz olana tapan.
eşedd-i zulüm:
zulmün en
şiddetlisi.
evvelâ:
öncelikle.
fânî:
ölümlü, geçici.
fanteziye:
zahirî süs ve ziy-
net.
fıtrat-ı beşeriye:
insanın ya-
ratılışı, insanın tabiatı.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuş-
tan olan.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
hissiyat-ı bâkiye:
bitmeyen
duygular.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istibdat:
idarede görülen her
türlü kanun dışı tazyik, baskı.
istidadat:
istidatlar, kabiliyet-
ler, yetenekler.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Leyle-i kadir:
Kadir Gecesi,