dersi vermesini düşünüyor. Hakikat namına ve imanı
kurtarmak ve bid’alardan muhafaza etmek hesabına
ehemmiyetli üç dört faydası var:
Bi r i nc i s i :
Alevîleri başka fena cereyanlara kaptırma-
mak ve müfrit rafizîlik ve siyasî Bektaşîlikten bir derece
muhafaza etmek için ehemmiyetli faydası var.
İ k inc i s i :
Hubb-i ehl-i Beyti meslek yapan Alevîler ne
kadar ifrat da etse, rafizî de olsa, zındıkaya, küfr-i mut-
laka girmez. Çünkü muhabbet-i Âl-i Beyt ruhunda esas
oldukça, peygamber ve Âl-i Beytin adavetini tazammun
eden küfr-i mutlaka girmezler. İslâmiyete o muhabbet
vasıtasıyla şiddetli bağlanıyorlar. Böylelerini daire-i sün-
nete tarikat namına çekmek büyük bir faydadır.
Hem bu zamanda, ehl-i imanın vahdetine çok zarar
veren bazı siyasî cereyanlar Alevîlerin fıtrî fedakârlıkların-
dan istifade edip kendilerine alet etmemek için nur da-
iresine çekmek büyük bir maslahattır. Madem nur
Şakirtlerinin üstadı İmam-ı Ali radiyallahü Anh’tır ve
nur’un mesleğinde hubb-i Âl-i Beyt esastır; elbette haki-
kî Alevîler kemal-i iştiyakla o daireye girmeleri gerektir.
Bu zaman, imanı kurtarmak zamanıdır. seyr-i sülûk-i
kalbî ile tarikat mesleğinde bu bid’alar zamanında çok
müşkilât bulunduğundan, nur dairesi hakikat mesleğinde
gidip, tarikatlerin faydasını temin eder diye o kardeşimi-
ze ramazanını tebrik ve selâmımla beraber yazınız. o da
bize dua etsin.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 415 |
nış.
meslek:
tutulan yol, sülûk edilen
yer.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muhabbet-i âl-i Beyt:
Âli Beyt
sevgisi, Peygamberimizin ailesi ve
neslinden gelenlere gösterilen
sevgi.
muhafaza:
koruma.
müfrit:
ifrat eden, bir konu veya
bir işte aşırıya kaçan.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
nam:
ad, yerine.
Nur:
Risale-i Nur.
radıyallahü anh:
Allah ondan razı
olsun.
rafızî:
ehl-i sünnete aykırı akide
veya fikir sahibi olan kimse.
rafızilik:
Şiiliğin aşırı kollarına ve-
rilen ad ve bu koldan olanların
inancı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
siyasî:
siyaset gereği olan, siya-
setle ilgili, siyasete ait.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
temin:
elde etme.
üstat:
öğretici; muallim, öğretmen,
usta, sanatkâr.
vahdet:
birlik, beraberlik.
vasıta:
aracı.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
adavet:
düşmanlık, husumet.
alevî:
Şia, Şiî mezhebinden
olan.
âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in
(asm) ailesinden olan, Hz. Mu-
hammed’in (asm) ev halkı.
Bektaşî:
Hacı Bektaş Veli tari-
katına mensup kişi.
bid’a:
dinin aslına uymayan
adet ve uygulamalar.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
daire-i sünnet:
Peygamberi-
mizin (asm) sünnetine taallûk
eden daire.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fenâ:
çirkin, kötü.
fıtrî:
tabiî, doğal.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek, sahici.
hubb-i Ehl-i Beyt:
Ehl-i Beyt
sevgisi, Ehl-i Beyt’e olan sevgi
ve bağlılık; Hz. Peygamberin
neslinden gelenleri, onun izin-
den gidenleri sevme.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kemal-i iştiyak:
istek ve ar-
zunun son derecesi, tam bir
istek ve arzu.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
maslahat:
ehemmiyetli iş, ye-
rine göre icap eden iş, davra-