“HüveNüktesi”ninahirindebuparçayazılacak.
gördüm ki, âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve her-
bir fotoğraf, hadsiz hadisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda
hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve
geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyatın fânî ve zail hâl-
lerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini
sermedî temaşagâhlarda ve cennette saadet-i ebediye
ashablarına da dünya maceralarını ve eski hatıratlarını
levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fo-
toğraf makinesi olarak bildim.
Hem levh-i Mahfuz’un, hem âlem-i misalin iki hücceti
ve iki küçücük numunesi ve iki noktası, insanın başında
olan kuvve-i hafıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçük-
lüğünde iken, bir büyük kütüphane kadar, hiç karıştırma-
yarak kemal-i intizamla içlerinde yazılması kat’î ispat eder
ki, o iki kuvvenin numune-i ekber ve azamları olan âlem-i
misal, hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve
toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve
irade ile ve kalem-i kader ve kudretle yazıldıkları ve tesa-
düf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camit, hedefsiz es-
babın karışması yüz derece muhal ve hiçbir cihetle müm-
kün olmadığını, Hakîm-i zülcelâl’in kalem-i kader ve hik-
metinin sahifesi olduğu, ilmelyakîn ile kat’î bilindi.
Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı.
(1)
o
º«/
µn
ër
dG o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉ`n
æn
àr
ªs
?n
Y Én
es
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Yn
’ n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
Kardeşiniz
SaidNursî
Emirdağ Lâhikası – ı | 439 |
düde mahal bırakmayan.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
kuvve:
kuvvet, güç.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
kuvve-i hayaliye:
hayal duygusu,
hayal gücü.
levha:
manzara, görünüş.
Levh-i mahfuz:
korunmuş levha,
Allah’ın ezelî ilmiyle kâinatta ol-
muş ve olacak şeylerin yazılı ol-
duğu levha.
macera:
olup biten, cereyan eden,
baştan geçen şey.
muhal:
imkansız.
mütebaki:
geri kalan kısım.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nutfe:
döl suyu, meni, sperm.
numune:
örnek.
numune-i ekber:
en büyük örnek,
en büyük misal.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sahife:
sayfa.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
sinema-i uhreviye:
uhrevî si-
nema.
temaşagâh:
temaşa yeri, seyir ve
gezinti yeri.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin ken-
diliğinden meydana gelmesi.
unsur:
madde, esas, kök.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
zail:
sone eren, yok olan.
ziyade:
çok, fazla.
ahir:
son.
âlem-i misal:
görüntüler
âlemi, dünyadaki işlerin gö-
rüntülendiği ve gözlendiği,
ruhların bulunduğu âlem.
ashap:
arkadaşlar.
camit:
ruhsuz, cansız.
cihet:
yön, sebep, vesile.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fânî:
muvakkat, geçici.
fâniyat:
fanilik, ölümlülük.
fevkinde:
üstünde.
hâdisat-ı dünyeviye:
dün-
yaya ait olan olaylar.
hadsiz:
çok, pek çok.
hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan ve her şeyi
hikmetle yaratan, Allah.
hâl:
durum, vaziyet.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin
olarak bilme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kalem-i kader:
kader kalemi,
Allah’ın olacak hâdiseleri ol-
madan önce bilip yazması,
takdir etmesi.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)