Œ
58
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Merhum Şehid Hafız Ali’nin (
rH
) kitaplarıyla beraber
bana gelen Mübareklerin pehlivanı ve Abdurrahmanların
kahramanı Büyük ruhlu küçük Ali’nin
Sikke-iTasdik-i
Gaybînamındaki mecmuası çok güzel ve münasiptir. Fa-
kat
Lâhika’
da ve bilhassa emirdağ’ı parçasında, risale-i
nur’un kerametlerine alâkadar zelzele ve yağmur ve kuş-
lar bahisleri gibi daha münasip gördüğünüz mektuplar, o
Sikke’
nin ahirine girse daha güzel olur. Bu münasebet-
le, “Mübarekler Heyeti”nin bayramlarını tekrar tebrikle,
küçük Ali’ye “Bin barekâllah!” derim.
safranbolu bahadırı fedakâr Mustafa osman’ın bura-
daki şakirtlere gönderdiği güzel mektubu okudum. Bu
zat dahi, Hasan Feyzi gibi, fevkalâde sadâkatini ve hüs-
nüzannını edibâne yazmış. Fakat risale-i nur’un şahs-ı
manevîsi yerine bana haddimden çok ziyade makam
vermiş. üstadını, kendi parlak âyinesinde çok parlak
görmüş. Ben de onun o hüsnüzannını bir manevî dua
yerinde kabul ettim. Hem onun, hem civarındaki kardeş-
lerimizin bayramlarını tebrik ederiz.
ì®í
Œ
59
œ
Muhterem,Sevgili,MübarekKardeşlerim!
risale-i nur talebelerine beyan ediyorum ki:
ahir:
son.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
âyine:
ayna.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bahadır:
cesur, yiğit, kahraman.
bahis:
konu.
bârekâllah:
Allah mübarek etsin,
hayırlı ve bereketli olsun.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilhassa:
özellikle.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
edibâne:
edibe yakışır şekilde,
edebiyatçı gibi.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
heyet:
kurul, topluluk; birlik teşkil
eden şahıs ve şeylerin tamamı.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel kanaat.
| 178 | Emirdağ Lâhikası – ı
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
lâhika:
ek, ilave.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
münasip:
uygun.
nam:
ad, isim.
pehlivan:
yiğit, cesur, kahra-
man.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canını
feda ederek savaşta vurulup
ölen Müslüman.
talebe:
istekli, öğrenici.
Üstad:
Bediüzzaman Said
Nursî.
zat:
kişi, şahıs.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.