Emirdağ Lâhikası - page 174

Benim şüphem kalmadı ki,
... m
án
YÉn
°S o
ôt
µn
Øn
J
(ilâahir) sır-
rını taşıyan Hizb-i nuriyenin on beş dakika zarfında bu
hülâsatü’l-hülâsası dahi aynı sırrı taşıyor. Arabî bilme-
yenler
Ayetü’l-Kübra’
nın mertebelerini güzelce anlasa-
lar, bu Arabî parça tam anlaşılır. Arabî bilmeyen, birkaç
defa ikisine baksa, tam anlayacak. Bunu ben yirmi dört
saatte bir defa, ya sabah namazının tesbihatında veya
başka vakitte en ziyade usandığım ve sıkıntı zamanında
okuyorum. Bana ulvî bir inşirah verir, usancı izale eder.
Ayetü’l-Kübra
ve
Hizb-iNuriye’
nin ahirinde yazılsa, mü-
nasip olur.
Manidardır ki,
Ayetü’l-Kübra
ve risale-i nur’un ekser
hakikatleri, ramazanda ve tesbihatında zuhuru gibi; bu
Hülâsatü’l-Hülâsa, aynen ramazanda ve tesbihatta zuhur
etti.
s
aLisEN
:
Bugünlerde haber aldım ki, Heyet-i Vekîle,
benim nüfusumu kastamonu’dan alıp emirdağ’ına nak-
letmeye karar vermişler. Anlaşılıyor ki, risale-i nur’a ve
talebelerine ilişmeye bahane bulamıyorlar, yalnız ehem-
miyetsiz şahsıma ehemmiyet veriyorlar, kayıtlar altına
alıyorlar. Ben de size bütün kuvvetimle temin ediyorum
ki, ben ruh u canımla, onların, risale-i nur ve talebele-
rine ilişmeye bedel, bana ilişmelerini iftihar ile kabul edi-
yorum. güya başka yerlerde birden bana iltihak ediyor-
lar ve men’ine çare bulamıyorlar; fakat, burada tam ça-
re bulmuşlar zannedip böyle muamele oluyor. siz hiç
müteessir olmayınız. Benim bu vaziyetim, risale-i nur
ahir:
son.
arabî:
Arapça.
bahane:
vesile, sebep.
bedel:
yerine, adına, namına.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ekser:
pek çok.
güya:
sanki.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakikat:
gerçek, doğru.
heyet-i vekile:
vekiller heyeti, ba-
kanlar kurulu, kabine.
iftihar:
şeref, şan.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
| 174 | Emirdağ Lâhikası – ı
iltihak:
karışma, katılma.
inşirah:
ferahlama, göğsün
açılıp sevinç ve huzura kavuş-
turulması, rahatlama.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
manidar:
anlamlı, manalı,
mana taşıyan.
men:
yasak etme, engelleme.
mertebe:
derece, basamak.
muamele:
işlem.
münasip:
uygun.
müteessir:
üzgün.
nüfus:
nüfus kaydı.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
salisen:
üçüncü olarak.
sır:
gizli hakikat.
talebe:
öğrenci.
temin:
sağlama.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî, ru-
hanî.
vaziyet:
durum.
zarfında:
süresince.
ziyade:
çok, fazla.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1...,164,165,166,167,168,169,170,171,172,173 175,176,177,178,179,180,181,182,183,184,...1032
Powered by FlippingBook