Emirdağ Lâhikası - page 170

risale çıkmış, imanın bütün hakikatlerini kat’î ispat eder,
felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor” diye anlar.
Birden o şüphe ve vesvese zail olup imanı kurtulur ve
kuvvet bulur.
s
UaL
iN
i
kiNCi
Ş
ıkkı
:
“sen, bir mektubunda, şairâne bir
lâtifeyi –yani kuşların, mektuplarını yazmak ve okumak
zamanında yanınıza ve şakirtlerin yanına gelmelerini, o
lâtifeyi– ciddî bir tarzda kardeşlerine yazdın. Hâlbuki o
kuşlar, hâl-i âlemi ve risale-i nur’un hâdisata karşı fâide-
sini bilecek mahiyetinden uzaktırlar?”
El ce vap:
emir ve izn-i İlâhî ve havl ve kuvvet-i rab-
baniye ile, umum hayvanatın melâikeden bir çobanı, bir
nazırı olduğu gibi, kuş taifesinin de bir çobanı var. onlar
bilmese de, emr-i İlâhî ile ve ilham-ı rabbanî ile çoban-
ları, onları sevk eder. o sevk-i fıtrî ise, kuşlara gelen il-
hama dayanır. kuşlar, ilhama mazhardırlar ki, yaşı bir
günlük bir arı yavrusu, havada, bir gün mesafede gider;
o ilham-ı fıtrî ile, o sevk-i rabbanî ile yolunu şaşırmadan
dönüp, gelip yuvasına girer.
evet, nasıl ki küre-i arz, risale-i nur ve şakirtlerine ge-
len zulme îtiraz etti ve cevv-i hava yağmursuzlukla ve so-
ğukla risale-i nur’a gelen tazyikat ve müsadereyi tenkit
etti ve bulutlar serbestiyetini yağmurlarla alkışladı; elbet-
te kuş nevi de alâkadar olabilir.
evet, insanın bir kısım sun’î kuşlarının bir bomba yu-
murtası ile bir köyü harap edip bin adamı mahveden ci-
nayetine ve cehennemî zakkum yumurtaları taşıyan o
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
cehennemî:
Cehenneme has, Ce-
henneme ait, Cehennem gibi, (sı-
cak veya yakıcı).
cevv-i hava:
hava boşluğu.
ciddî:
ağırbaşlı, hâlleri sakin olan
kişi.
cinayet:
cana kıyma, katil veya
bu derecede ağır bir suç.
emr-i ilâhî:
Allah’ın emri.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâl-i âlem:
dünyanın vaziyeti, âle-
min durumu.
havl:
güç, kuvvet.
hayvanat:
hayvanlar.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
ilham-ı fıtrî:
fıtrî ilham, yaradılışa
ait kalbe doğuş, Cenab-ı Hakkın,
ihtiyaçlarını temin etmeleri için
varlıklara vermiş olduğu duygu.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
izn-i ilâhî:
Allah’ın izni.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
| 170 | Emirdağ Lâhikası – ı
lâtife:
şaka, nükte, espri.
mağlup:
yenilme, kendisine
galip gelinmiş.
mahiyet:
durum, vaziyet.
mahv:
perişan etme, harap
etme.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
melâike:
melekler.
mesafe:
uzaklık, uzunluk.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nazır:
nezaret eden, bakan,
gözeten.
nevi:
çeşit.
risale:
kitap, kitapçık.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
sevk:
önüne katıp sürme, öne,
ileri sürme, gönderme.
sual:
soru.
sun’î:
yapmacık, uydurma,
sahte.
şairâne:
şairce, şair gibi, şaire
yakışacak şekilde.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taife:
takım, güruh.
tarz:
biçim, şekil.
tazyikat:
tazyikler, baskılar,
zorlamalar.
tenkit:
eleştirme.
umum:
bütün.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
zail:
sone eren, yok olan.
zakkum:
zakkum ağacı, mey-
vesi acı olan bir cins ağaç, ağu
ağacı.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
1...,160,161,162,163,164,165,166,167,168,169 171,172,173,174,175,176,177,178,179,180,...1032
Powered by FlippingBook